30 Kasım 2015 Pazartesi

Üç'ün Çekilişi (Kara Kule #2) - Stephen King | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: The Drawing of the Three
Seri: The Dark Tower #2
Önceki Kitap: Silahşor
Sonraki Kitap: Çorak Topraklar
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 479
Baskı Yılı: 2006
Goodreads Puanı: 4.21  (118,574)

Yorum

  Arka kapak yazısını biraz spoilerlı bulunca paylaşmamaya karar verdi. Roland'ın Siyahlı Adam'la karşılaşmasından sonrasını anlatan kitapta Roland Kara Kule'ye daha çok yaklaşıyor. Kitap New York ile Roland'ın dünyası arasında geçiyor. 

  Üç'ün Çekilişi'ni Silahşor'dan daha çok sevdim, daha başarılıydı. İlk başlarda iki dünya arasındaki etkileşimi hoş karşılamasam da King kurgusuyla ve anlatımıyla bu sorunu ortadan kaldırdı. Zaman zaman sıksa da okurken genel olarak ilgi çekici ve güzel bir kitaptı. Silahşor'dan çok sevsem de seriye dair beklentilerim açısından kitap yine biraz zayıf kaldı, sanki olaylara açılan kapı, ara kitap havası vardı kitapta. 


  Zaman zaman olaylar daha hız kazanıp ve ilgi çekici hale gelse de genel olarak durgun bir kitaptı. Karakterler açısındansa güçlü bir kitap, karakterleri sevdim. Odetta ve Jake Mort hem farklı hem iyi karakterlerdi, Jake kitapta biraz daha fazla yer alsın isterdim.



Kitaptaki illüstrasyonlardan biri
  Kitabın en kötü yanı kesinlikle çevirisiydi. Korkunç bir çevirisi vardı ve okurken çok rahatsız etti beni, serinin diğer kitaplarını Nejat Ebcioğlu'nun çevirmediğine nasıl sevindim anlatamam. Çeviri her ne kadar rahatsız etse de bunun için puan kırmayacağım, bunun yazara haksızlık olduğunu düşünüyorum. Sonuçta yazarın çeviride etkisi yok.

  Genel olarak güzel bir kitaptı, ara ara sıkılsam da çoğu zaman severek okudum. Serinin bundan sonra daha çok hız kazanacağını ve hikayenin rayına oturacağını düşünüyorum, umarım öyle olur ve çevirisi daha iyi olur ve de resimler olmaz (çok gereksiz buluyorum içindeki illüstrasyonları). İyi okumalar :)





Alıntılar


"Kapı, arkasında gizli hayal bulunan hileli resimlerden birine benziyordu. Başlangıçta yaşamın gizli kalmış bölümünü göremiyor; oysa onu bir kez görünce ne denli uğraşırsanız uğraşın bu kez görmemezlikten gelemiyordunuz."
"Kendimizde görmek istediklerimizle gerçekten ne olduğumuz pek nadir birbiriyle çakışır."



Puanım


 

  

27 Kasım 2015 Cuma

Zaman Makinesi - H. G. Wells | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: The Time Machine
Seri: Yok
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 142
Baskı Yılı: 2012
Goodreads Puanı: 3.84  (236,533)


Arka Kapak Yazısı

  Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında İngiltere'de bir bilim adamı akşam yemeğine çağırdığı konuklarına zaman makinesi olduğunu iddia ettiği bir aygıtı gösterir. Saygıdeğer konukları ona inanmayı rededer, ancak bir hafta sonra tekrar evinde toplandıklarında onu bitkin, sefil ve perişan bir halde bulurlar. 802701 yılında, bir zamanlar Londra'nın bulunduğu noktada tanık olduğu yaşamı anlatır onlara. Geleceğe yolculuk etmiş, geleceğin ırkıyla tanışmıştır; birer peri kadar hoş, meyveyle beslenen, yaşamlarını neşeli bir tembellik içinde geçiren sevimle torunlarımızla...

  Ancak insanın evriminin tek sonucu, dünyayı miras alan tek tür onlar değildir. Yeni Aden'in altındaki tünellerde yaşayan başka bir canlı türü daha vardır.
Bilimkurgu serüvenini başlatan ilk ve en görkemli adımlardan biri olan bu klasik romanda H.G. Wells, insanoğlunun hiç eskimeyecek zaman yolculuğu düşünden yola çıkarak yaşam biçimlerimizin evrildiği yönü sorguluyor.


Yorum 

  1895 yılında yazılan ve ilk bilim kurgu kitaplarından biri olan Zaman Makinesi insanı hayrete düşürüyor. Yazıldığı zamanın ilerisinde bir kitap, okurken bunu hissediyorsunuz.

  Zaman Gezgini'nin Zaman Makinesiyle 800000 yıl sonrası yaptığı yolculuğu anlatan kitapta, insan ırkının olası evrimleri çok güzel konu alınmış. Her ne kadar bu evrim size gerçek dışı gelse de yazarın öne sürdüğü hipotezler evrimin olabileceğine inancınızı arttırıyor. Bu evrim gerçekleşecek olsa da olmasa da Wells insanlığın geleceğini çok güzel yorumlamış ve aktarmış.

  Kurgusu güzel ve anlatımı iyi bir kitap. Okurken gereksiz ayrıntılar ya da saçma bulacağınız şeylerle karşılaşmıyorsunuz. Yazarın anlatımıyla her şey size çok olağan geliyor. Yazar bilimi kitabın içerisinde çok güzel kullanmış ve bu anlatımı kesinlikle çok daha güçlü kılmış.  

  İthaki Yayınları'ndan tarafından yayımlanan basımı ve çevirisi güzeldi, bu normalde çok dikkatimi çeken bir şey olmasa da Kara Kule'nin çevirisine maruz kaldığım için çok daha değerli geldi.

  Zamanda yolculuk yapabileceğiniz ve insan ırkını bekleyen tehlikeleri, evrimleri okuyabileceğiniz macerası bol güzel bir kitap. İyi okumalar :)

Alıntılar

"Güç ihtiyacın ürünüdür; güvenlik güçsüzlüğü arttırır."
"Bir problemin üzerinde yıllarca çalışabilirim, ancak yirmi dört saat boyunca hiçbir şey yapmadan beklemek -o ayrı mesele."

Puanım 


26 Kasım 2015 Perşembe

Sherlock Holmes Bütün Hikayeleri 1 (Sherlock Holmes #3) - Arthur Conan Doyle | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: The Adventures of Sherlock Holmes 
Seri: Sherlock Holmes #3
Yayınevi: Martı Yayınları
Sayfa Sayısı: 270
Baskı Yılı: 2000
Goodreads Puanı: 4.28  (144,803)


Yorum

  Birbirinden farklı ve güzel hikayelerden oluşan bu kitabın içerisinde 12 tane hikaye yer alıyor.
  İçindeki Hikayeler
1) Bohemya'da Skandal
2) Bir Kimlik Vakası
3) Kızıl Saçlılar Kulübü
4) Boscombe Vadisinin Esrarı
5) Beş Portakal Çekirdeği
6) Bükük Dudaklı Adam
7) Mavi Yakut
8) Benekli Kordon
9) Mühendisin Başparmağı
10) Asil Bekar
11) Zümrüt Taç
12) Akgürgenlerin Esrarı


  Kitap çok kolay ve hızlı okunuyordu, vakaların hızla çözüme ulaşması ve birbirinden ilginç oluşları da buna yardımcı tabii. Açıkçası okuduğum diğer Sherlock Holmes kitaplarından daha çok sevdim, okuması gerçekten zevkliydi. İçerisindeki bir çok olayı ve suçluyu doğru tahmin ettim, tabii bu insana  ayrı bir zevk veriyor. İnsana bazen kendini Sherlock Holmes gibi hissettiriyor :D havaya giriyorum falan :)


  Kitabın içindeki bir çok hikayeyi sevdim, en çok Bohemya'da Skandal ve Zümrüt Taç'ı beğendim. İrene Adler ile tanışmak benim için büyük zevk oldu, aslında karakterin kitapta biraz daha yer almasını isterdim.


  Bu kitap Martı Yayınları'ndan çıkan Akıl Oyunlarının Gölgesinde adlı kitapla aynı içeriğe sahip. Aynı yayınevinin aynı içeriği iki farklı isim altında satışa sunması beni ne kadar sinir etse de bir şey demeyeceğim.


  Genel olarak güzel bir kitaptı, ben beğendim. Umarım sizde okur ve beğenirsiniz. İyi okumalar :)



Puanım


25 Kasım 2015 Çarşamba

Locke Lamora'nın Yalanları (Centilmen Piç #1) - Scott Lynch | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: The Lies of Locke Lamora
Seri: Gentleman Bastard #1
Yayınevi: İthaki Yayınları
Baskı Yılı: 2014
Sayfa Sayısı: 584
Goodreads Puanı: 4.28  (92,457)


Arka Kapak Yazısı

  "Boğazında kanayan bir kesik olsa ve bir hekim o kesiği dikmeye çalışsa Lamora iğney­le ipliği çalar ve kahkahalar atarak geberip gider. Çocuk… çok fazla çalıyor." 
  Camorr şehri, tarihi boyunca pek çok soysuzluğa, yolsuzluğa, uğursuzluğa, hırsızlığa tanıklık etmiş, büyülü atmosferinde her birini tek tek sindirebilmiştir; Camorr'un Belası'nın ismi şehrin nemli duvarlarında yankılanana dek… 
  Camorr'un Belası'nın yenilmez bir silahşor, usta bir hırsız, duvarlardan geçebilen bir hayalet ve fakirlerin dostu olduğu söylenir. 
  İşte o efsanevi "Bela" narin yapılı, gözü kara ve becerikli Locke Lamora'dır. Locke kimsenin beceremediği bir ustalıkla zenginleri soymasına rağmen, bir başka efsanedeki büyük okçunun aksine çaldıklarından fakirlere tek bir kuruş bile koklatmaz. Locke'un tüm kazancı kendisi ve isimlerinin hakkını fazlasıyla veren hırsızlar çetesi Centilmen Piçler içindir.

  Onların sahip olduğu tek ev olan ve her türlü dümen, hile ve numaralarını gerçekleştirdikleri kadim Camorr şehrinin kaprisli ve renkli yeraltı dünyası, içten içe çürümekte ve gizli bir savaş yüzünden parçalanmaktadır. Tek ayak üzerinde onlarca yalan söyleyen Locke ve çetesi, bu büyülü dünyada bu kez tek ayaklarını bile yere basamadan içerisine düştükleri ölüm oyunundan kurtulmak zorundadır.


  Yarattığı dünya ve kuvvetli kalemi sayesinde Patrick Rothfuss, Brandon Sanderson gibi isimlerle adı sık sık anılan Scott Lynch, çarpıcı romanı Locke Lamora'nın Yalanları'ında bir macera kitabının sürükleyiciliğini, bir fantastik kitabın yaratıcılığıyla birleştirip üzerine George R. R. Martin'in okuyucuyu beklemediği yerden vurmayı başaran anlatımını katıp, bizlere eşsiz bir hayal dünyası sunuyor.

Yorum

  Locke Lamora'nın Yalanları'nı Patrick Rothfuss'un yorumuyla tanımıştım ve tamam  bu kitap okunur demiştim. Ne yazık ki kitaba başlayabilmem istediğimden uzun vakit aldı, buna üzülsem mi sevinsem mi bilemiyorum çünkü şu sıra tam kitaba uygun vakitmiş gibi hissettim. 

  Tek kelimeyle şunu demek istiyorum; Muh-te-şem! Kitap gerçekten bir harika, ilk sayfadan ilgi çekici ve güzel olarak başlıyor ve sonradan hikaye öyle bir ivme kazanıyor ve olaylar öyle bir hale geliyor ki siz vay be ne kitapmış demekten kendinizi alamıyorsunuz, en azından ben alamadım :)


  Bir çoğu karakterini sevdiğim nadir kitaplardan Locke Lamora'nın Yalanları, Scott Lynch karakterleri gerçekten çok güzel kurgulamış. Kötü karakterleri bile sevdiriyor/hayran bıraktırıyor. Tabii ki favori karakterim Lock Lamora ama onun kadar diğer Centilmen Piç'leri de sevdim.  Olayların içinde çok keyifli karakterlerdi, okurken çok zevk aldım diyaloglarından.


  Kitapta ara bölümler de yer alıyor ve geçmişi anlatıyor. Ara bölümleri de çok sevdim ama kitabın en heyecanlı yerinde araya girmesinden hoşlanmadım açıkçası, yazar nabzı yükseltiyor sonra da ara bölümle sizi daha bir merak içinde bırakarak sizle oynuyor, acımasızca bu. 

  Yazarın anlatımını ve kurgusunu gerçekten çok beğendim, kitap ilerledikçe anlatım güçleniyor ve sizi esir alıyor. Şurayı da su sayfayı da derken kaç sayfa geçtiğini anlamıyorsunuz. Kurgusu ise, o işte gerçekten çok iyiydi, sayfalar ilerledikçe kurgusunu daha çok sevdim ve serinin diğer kitaplarında kurgunun daha ön plana çıkacağını düşünüyorum. 


  Ben kitapta pek eksik bir şey bulamadım, haritası olmaması dışında. Belki de çok sevdiğimden bulmak istemiyorum eksik ;) İnternette seriye ait bir kaç harita yer alıyor, sanırım diğer kitaplarda karşılaşacağız haritalarla.



  Kesinlikle favori kitaplarımdan biri oldu. Kitabı bitirmek beni üzdü, her ne kadar bitmesin istesem de bitti ve henüz ikinci kitabı, Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler'i, almadım bu da işin kötü tarafı. Neyse, eğer fantastik kurguya ilginiz varsa mutlaka okuyun derim, okuduğunuza pişman olmayacağınızı düşündüğüm muhteşem bir kitap. İyi okumalar :)
  


Alıntılar

 "Hangi hırsız elindekini tutmak istemez ki?""Daha iyisine sahip olan bir hırsız," dedi Locke. "Bizim için önemli olan tutmak değil, çalmaktı. Tutmayı o kadar çok sevseydik paramızla yapacak bir şey bulurduk."
"Eh, zaten hepimiz hayatlarımızı umudun üstüne inşa etmez miyiz?"
"Zaman bir nehirdir Locke ve bizi hep düşündüğümüzden daha uzağa sürükler. "
"Nasihat. Yıllar bir tür simyasal oyun oynayarak insanın gevelemelerine saygınlık kazandırır. Kırkında nasihat verirsen dırdırcısındır. Yetmişinde alim."
"Eski günahlar asla en az beklenen anda tekrar yüzeye çıkamayacak kadar derine gömülemezler..."

Puanım


23 Kasım 2015 Pazartesi

Martı Jonathan Livingston - Richard Bach | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: Jonathan Livingstone Seagull
Seri: Yok
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Sayfa Sayısı: 96
Baskı Yılı: 2011
Goodreads Puanı: 3.77  (122,947)


Arka Kapak Yazısı


  Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı.Sahilden bir mil uzaklıkta, denizi kucaklarcasına ilerleyen bir balıkçı teknesi, martılara kahvaltı zamanının geldiğini haber veriyordu. Binlerce martı, bir lokma yiyecek için mücadeleye girişmişti bile. İşte zor bir gün daha başlıyordu...


Yorum

  Kısacık ama kocaman bir kitap Martı Jonathan Livingston. 
  Martıların öyküsünü anlatan kısa ama her kelimesi dolu dolu bir kitap.
  Richard Bach'ın Aforizmalar'ından sonra yazarın diğer kitaplarını okumak için büyük istek duymuştum ve yolculuğa yazarın en sevilen kitaplarından olan Martı ile başladım. 

  Kitap çok güzel, gerçekten çok güzel. Dolu mu dolu bir kitap, her sayfası her cümlesi birbirinden güzel içeriğe ve anlama sahip. Kitap martıları ve yaşamlarını konu alıyor gibi görünse de martıların temsiliyle insanlar anlatılıyor aslında.


  Martı bir kişisel gelişim ve felsefe kitabı olarak da kabul edilebilir çünkü içerisinde özgürlük, sürü psikolojisi, hırslar ve özümüzü kaybedişimiz öyle güzel yer alıyor ve anlatılıyor ki roman deyip geçmek kesinlikle haksızlık olur.


  Belki de özgürlüğü anlatan en güzel hikayelerden biri bu, özgürlüğün yitirilişi, önemi, kendimizi küçük şeyler uğruna kısıtlayarak asıl önemli olan şeyleri nasıl kaçırdığımız anlatılıyor. Zincirlerin zihnimizde olduğunu, özgürlüğümüzü engelleyen şeyin inançlarımız olduğu anlatılıyor. Kısacası Martı sizi, hayatınıza farklı bir bakış açısıyla bakabileceğiniz mükemmel bir yolculuğa çıkarıyor.


  Bir oturuşta okunabilecek bu kitabı okumadan geçmeyin, size katacağı çok şey var ve bunları kaçırmayın derim ben. İyi okumalar :)



 Alıntılar


"Ne kadar tatsız olursa olsunlar, başımıza gelenler, ne öğrenmemiz gerektiğini öğrenmemiz açısından gereklidirler."
"Gözünle gördüklerine sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya, gördüklerinin özeline geçmeye çalış."
"Oysa düşüncelerinize vurulan zinciri koparın, o zaman bedeninizin de özgürlüğe kavuştuğunu göreceksiniz."
"Bizler her ne isek, çaba ya da uyuşukluğumuz sonucunda oyuz. Neyi arıyorsak işte onu buluyoruz. Neyi amaç edinmekteysek, varabildiğimiz en uç nokta da orası."
"Kimileri uyanıkken bile uyumaktadırlar...Gönül gözlerini ve can kulaklarını açmadıkları sürece de uyanamazlar zaten. Özünü tanıyamayanlar, doğumu anlık bir olay gibi nitelendirenler, yetkinleşme istemlerini köreltenler doğmadan ölürler ne yazık ki!"
"Kanatlarınızı yere bağlayan, korkular, kuşkular ve kaygılardı."
"Keşke daha önceden... 
   “Geçmişini bütünüyle bir yana atıp bugünü doğum günü saymaya ne dersin?"  
  “Tamam,” dedi; “...tamam, tamam, tamam."
 "Her şey karşıtıyla değerlendirilebilir de ondan. Geceler olmasa, gündüzler bir anlam taşır mı sence? Tutsaklık ürküntüsüdür özgürlüğü anlamlı kılan. Yanlışa yandaşlık etme hakkı sunulmadığı sürece, doğruyu yeğlemenin tadı mı olur. Yanlış erklere hizmet edenlerin bungunluğudur kimilerini esenliği aramak için yollara düşüren."

"...Görebilişin gerçekleşmesi için salt görüntüler yeterli olamaz ki. Göz körse, görüntü boşunadır; kulak yoksa sesin, ayna kirliyse yansımanın boşuna oluşu gibi."

Puanım 


20 Kasım 2015 Cuma

Silahşor (Kara Kule #1) - Stephen King | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: The Gunslinger
Seri: The Dark Tower #1
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 270
Baskı Yılı: 2005
Goodreads Puanı: 4.00  (271,945)

Arka Kapak Yazısı

  Gizemli kahraman son Silahşor Gilead’lı Roland tek başına büyüleyici bir iyilik ve kötülük yolculuğuna çıkar. Siyahlı Adam’ı ararken Alice adında çekici bir kadın ve Jake adında New york’lu bir çocukla arkadaşlık etmeye başlar. Ama bizimkini yansıtan kendi iç dünyasında aslında olukça yalnız ve mutsuz bir tiptir.

  Kara Kule, diğer adıyla silahşor, Roland’ın gerçek kimliği ve ilgi çekici karakterini keşfedebileceğiniz, baş döndürücü hayali görüntüler ve karakterlerle bezeli inanılmaz bir roman.

  Büyük usta Stephen King’in korku, hayal ve gerçeği harmanladığı Kara Kule, onu yazarlığın zirvesine çıkardı.



Yorum

  Kara Kule serisi uzun zamandır merak ettiğim ve okumak istediğim bir seriydi. Silahşor ile seriye ilk adımı attım. 

  Açıkçası Kara Kule serisinden beklentilerim vardı ve Silahşor beklentilerimin biraz altında ancak giriş kitabı olarak fena değil. Bir çok kişi de diğer kitapların çok daha güzel olduğu konusunda hem fikir olunca beklentilerimin altında olması beni çok rahatsız etmedi.

  Silahşor ile çöllerde Siyahlı Adam'ın peşinde uzun bir yolculuğa çıkıyorsunuz, zaman zaman sıkıcı da olsa güzel ve merak uyandırıcı bir yolculuk oldu bu. Okurken çok sıkılmadım, Silahşor ve hikayesi ilgimi çekti, geri dönüşler de kitaba güzel bir ahenk katmış. 


  Aslında kitapla ilgili söylenecek henüz çok fazla şey yok, ben seriye devam etmek istiyorum ve seri de ilerledikten sonra gerçek kanaatime varmak istiyorum. Başlangıç kitabı için fena değildi ama biraz yetersizdi, bunun bir sebebi de Stephen King'e duyduğumuz güven sanırım.


  Kitabın başındaki King'in On Dokuz Yaşında olma Üzerine adlı yazısını ve önsözünü severek okudum, yazar gayet şeffaf bir biçimde Kara Kule yolculuğunu çok güzel anlatmış. Yazarın bu açıklığı ve doğallığını seviyorum. Bir de kitapta bir kaç çizim vardı ve bunları gereksiz buldum, olmasaymışta olurmuş hani.


  Arayı uzatmadan seriye devam etmek istiyorum, sizinde Kara Kule ile ilgili söyleyeceğiniz belirtmek istediğiniz bir şey varsa yorum bırakabilirsiniz. İyi okumalar :)



Alıntılar

"Vatan hainleri kahraman, kahramanlar da vatan haini, diye tanımlandıkları zaman karanlık günler başlamış demektir."
"Amaçlar ve hep ileriye doğru giden yollar var. Hepsi de aynı yerde sona eriyorlar. Ölüm alanında."

Puanım 

17 Kasım 2015 Salı

Ölümün Kimyası (David Hunter #1) - Simon Beckett | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: The Chemistry of Death
Seri: David Hunter #1
Sonraki Kitap: Kemiklerin Şifresi
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 400
Baskı Yılı: 2012
Goodreads Puanı: 4.07  (8,433)


Arka Kapak Yazısı

  Adli tıp uzmanı David Hunter kendisini mahvoluşun eşiğine getiren bir trajedinin üstüne eski hayatını terk edeli üç yıl olmuştur. Norfolk'un ücra bir köyünde doktor olarak çalışmakta ve geçmişini arkasında bıraktığına inanmaktadır. Ama sonra Sally Palmer'ın cansız bedeninden geriye kalanlar bulunur... Ceset vahşice kesilip biçilmiştir. Polis katili bulmak için Hunter'ın uzmanlığına ihtiyaç duymakta, o ise bu işe karışmamayı umutsuzca istemektedir. Sonra bir kadın daha ortadan kaybolur ve Hunter'a sığınaklık etmiş olan o birbirine bağlı toplum kocaman bir korku ve paranoya girdabında boğulur.
Herkes herkesten şüphelenmektedir. Bir anda, saklanacak hiçbir yer kalmaz...



Yorum

  David Hunter serisinin ilk kitabı olan Ölümün Kimyası son zamanlarda okuduğum en iyi polisiyelerden. Polisiye ve gizemin, antropolojiyle harmanlanmasından oluşan çok güzel bir kitap.

  Kitap başkarakter David'in ağzından anlatılıyor, ben polisiyelerde ilk ağızdan anlatımı sevmesem de bu kitapta bu durum beni çok rahatsız etmedi. Dili akıcı ve sade bir kitaptı, anlatılanların çoğuysa ilgi çekici. Kitabın antropolojiyle iç içe olması ve bu konuda ayrıntılı bilgiler bulundurmasını çok ilgi çekici buldum, bu özelliğiyle bir çok polisiyeden ayrılıyor kitap. Girişi de bu konuyla ilgili ve ben çok beğendim;


"İnsan bedeni ölümünden dört dakika sonra ayrışmaya başlar. Bir zamanlar yaşamı barındırırken, şimdi son başkalaşımlarını geçirmektedir. Kendi kendini parçalama sürecinde hücreler içten dışa doğru çözülür. Doku önce sıvıya sonra gaza dönüşür. Canlılığını yitiren vücut başka organizmalar için hareketsiz bir ziyafettir artık"

  İlk sayfalar biraz durgun ve yavaş geçse de son sayfalara doğru olaylar hız kazandı ve gerilim tırmandı. son sayfaları bir solukta ve beğenerek okudum. Genel olarak güzel bir polisiyeydi, gizem ve olayların ilerleyiş şekli güzel bir biçimde yazılmıştı. Cesedin çürümesi, çürüme evreleri vesairenin anlatılışı kitaba gerçekten güzel bir renk katmış. 

  Ben kitabı genel olarak beğendim, son sayfalarda ki hareketlilik ve yaşananların bunda etkisi büyük. Serinin geri kalanını da merak ediyorum ve okumak istiyorum. Beckett'ın kalemini sevdim ve kaleminden daha güzel şeyler çıkacağını düşünüyorum. Umarım sizde okur ve seversiniz. İyi okumalar :)



Alıntılar

"İkinci şansa inanmaz mısın?""Onlar ikinci şans değildir, sadece farklı şanslardır. Hayatın, ilk seferinde farklı bir karar almış olduğunda yaşayacağın hayatla asla aynı olmaz." 
"Bazı yaralar uyuşturulamaz, denerseniz daha kötüleşir." 
"Hayat hiçbir zaman bizim istediğimiz gibi gitmez." 
"Ama bazen yapabileceğin bir şey olmaz işte, sen ne kadar aksini dilesen de."


Puanım 

4.25

15 Kasım 2015 Pazar

Kırmızı (Çember #2) - Ted Dekker | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: Red
Seri: The Circle #2
Yayınevi: Martı Yayınları
Sayfa Sayısı: 607
Baskı Yılı: 2011
Goodreads Puanı: 4.30  (17,695)


Arka Kapak Yazısı

  Kırmızı, geçmişle geleceğin ortak kaderidir.
  Kırmızı, yitirilen cennetin destansı kurtuluşudur.

  Kırmızı, Çemberin en kanlı halkasıdır.

  Gökkuşağı ormanları büyük çapta bir yıkımın eşiğindedir.
  Ölüm saçan bir virüs, dünyamızdaki teröristlerce yayılmaya başlamıştır.
Thomas Hunter’ın sabrı tükenmiştir; ölümle randevu için kalan süre üç haftadır ve bu bir olasılık değil, gerçeğin ta kendisidir.
İki dünyayı da kurtarabilecek bir çözüm yolu bulmaktan başka çıkış yolu yoktur.

  Siyah’ın akıllara durgunluk veren temposu, Ted Dekker’ın efsane Çember serisinin ikinci kitabı Kırmızı’yla doruğa çıkıyor. 

  Thomas Hunter en fazla bir ay önce, garsonluk yapan başarısız bir yazarken, şimdi kendini iki dünyayı da çöküşten kurtaracak zorlu bir maceranın içinde bulmuştu. Bir dünyada, ilkel savaşçılardan oluşan bir orduya kumanda eden, savaşlarda yaralanmış bir general; diğerinde ise durdurulması mümkün olmayan bir virüsle küresel bir kaos yaratma niyetinde olan teröristleri alt etmeye çalışan bir adam.

  Yıkımın eşiğinde iki dünya. Akla hayale gelmeyen bir çözüm.
  Rüya ile gerçeğin çarpıştığı adrenalin yüklü bir destana hazır olun. Siyah, Kırmızı’ya dönerken artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.



Yorum

  Çember serisinin ikinci kitabı olan Kırmızı'yı uzun bir aradan sonra okudum. Seriye Siyah'la başlamıştım ve Temmuz'da okumuştum, aslında arayı bu kadar uzun tutmak istemiyordum ama başka kitaplar girince seri yarım kalmıştı.

  Çember serisi yazarının da dediği gibi döngüsel bir seri. Seri 4 kitaptan oluşuyor ve Yeşil'i ister ilk ister son kitap olarak okuyorsunuz, bu benim çok ilgimi çekmişti ve ben Yeşil'in son kitap olmasını tercih ettim, bir çok kişi de seriye Siyah'la başlamayı tavsiye ediyor zaten.


  Kırmızı'ya dönecek olursak, Siyah'ta başlayan olaylar bu kitapta kendilerine daha güzel bir yön bulmuşlar ve hikaye çok daha oturmuş. Kırmızı'yı Siyah'tan daha çok sevdim, olaylar daha anlaşılır, karakterler oturmuş ve hikaye çok güzel bir kıvama gelmiş. Kitap çok sürükleyiciydi, hiç sıkılmadım okurken, Siyah'ta rüya alemini çok benimseyememiştim açıkçası ama bu kitapta öyle bir şey olmadı. İki realiteyi de severek okudum.


   Kitapta baştan sona tempo düşmüyor, sürekli yeni bir şey oluyor ve yeni şeyler açığa çıkıyor. Anlayacağınız tek düze ve sıkıcı olmaktan oldukça uzaktı. Kaos kitapta çok güzel yer alıyordu, yazar olayların dünyayı nasıl etkilediğini ve nelere yol açacağını çok güzel yazmış. Kitap güzel bitti, son sayfalar hem etkileyici hem de diğer kitaplar için vaat taşıyor. 


  Ben en çok Yeşil'i merak ediyorum, yazar olayları nasıl birbirine bağlayacak ve açıklayacak? Okurken bu sorular aklımı kurcaladı durdu. Beyaz'a bir kaç gün sonra başlamak istiyorum, art arda okuyunca olaylar hangi kitapta oluyor bilemiyorum, seri tek kitapmış gibi oluyor bende araya biraz zaman koyuyorum özellikle.

  Genel olarak güzel bir kitaptı, yazar sıradan sayılabilecek bir konuyu ele alıp çok güzel bir şekilde işliyor, okuması çok kolay ve zevkli bir seri. Bu türe ilginiz varsa Çember Serisine göz atmalısınız. İyi okumalar :)



Puanım


13 Kasım 2015 Cuma

The Book of Souls

 Merhaba! Bugün farklı bir konuyla karşınızdayım; Müzik. Normalde kitaplarla ilgili olsa da paylaşımlarım bugün bir değişiklik yapıyorum. Ben metal müziği çok seven dinleyen biriyim, en sevdiğim metal grubu ise Iron Maiden. Evet bugün konumuz Iron Maiden, yeni albümü çıktı ve benim haberim olmadı. Şu sıralar güncel şeyleri takip etmek konusunda pek iyi değildim ve Iron Maiden da bunun kurbanı oldu. Açıkçası utandım kendimden, albüm çıkalı iki buçuk ay kadar olmuş ve ben yeni öğreniyorum. Bu yazıyı yazma sebebim de benim gibi yeni albümden haberdar olmayanları haberdar etme umudu :)

  Albümün adı The Book of Souls ve 4 Eylül'de çıkmış. 11 şarkıdan oluşuyor ve toplam 92:11 dakika. Ben albümü bir kaç gün önce keşfettim ve keşfettiğimden beri dinliyorum, favori şarkılarımı belirledim bile. Albümü genel olarak çok beğendim ve Iron Maiden'ın yeni albümü beni çok mutlu etti, eski şarkılarını çok fazla dinlemiştim çünkü.


  Albümdeki şarkılara göz atmak isterseniz;



Iron Maiden - The Book of Souls from Fábio Lima on Myspace.

   Ben en çok albümün en uzun parçasını beğendim; Empire of The Clouds, şarkı ilk başta inanılmaz uzun gibi gelmişti ama dinledikçe çok sevdim ve tekrar tekrar dinledim. Tears of a Clown, The Red and the Black, If Eternity Should Fail, The Book of Souls' u çok sevdim.

  Albümü ben çok beğendim ve çıktığı için çok mutluyum ama hala Iron Maiden'ın en sevdiğim albümleri Brave New World ve A Matter of Life and Death. 

  
   Ben genel olarak albümü beğendim, umarım sizde yazımı beğenmişsinizdir. Eklemek istediğiniz, söylemek istediğiniz herhangi bir şey varsa yorum yazabilirsiniz. Albümle ilgili görüşlerinizi de yorum olarak yazabilirsiniz. Okuduğunuz için teşekkürler :)

12 Kasım 2015 Perşembe

Aforizmalar - Richard Bach | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: Aforizmalar
Seri: Yok
Yayınevi: April Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 216
Baskı Yılı: 2012
Goodreads Puanı: 3.18  (11)


  Arka Kapak Yazısı

  Martı, Hipnozcu ve Meraklılar'ın yazarı Richard Bach'tan bir kişisel gelecek tasarlama rehberi.

Aforizmalar: Yanıt Arayan Ruhlar İçin Bir El Kitabı.

Herkes dünyaya kendine ait bir "Kişisel Gelecek Tasarlama Seti" ile gelmiştir. Ancak o seti nereye koyduğunu herkes hatırlayamaz. Yanıt aradığın sürece doğru yoldasın. Bach gözlerimizi kapatmamızı, yanıtını aradığımız soruya odaklanmamızı, devamında el kitabından bir sayfa seçip, gözlerimizi açıp, yanıtı bulmamızı öğütlüyor.


 Yorum

  Bu tarz kitaplara yorum yapmayı aslında pek doğru bulmuyorum. İnsanların düşünceleri hakkında yorum yapmayı uygun bulmuyorum, düşüncelere katılırsınız ya da katılmazsınız, seversiniz ya da sevmezsiniz ama kalkıp bu düşünceleri ağır bir şekilde eleştiremezsiniz, özellikle de düşünce sahiplerini. Bunlar da benim düşüncelerim tabii ki yanlış olabilirler belki de öyledir ama benim :)

  Neyse anlayacağınız gibi bu kitap için yorumlarımın objektif olma şansı biraz düşük, daha kişisel olacak.

  Richard Bach'ın Aforizmalar'ını çok sevdim, bayıldım kitaba. Her sayfada bir söz bulunuyor ve güzel düzenlenmişler. Ben okurken yavaş yavaş sözleri düşünerek ve hazmederek okudum. Sözlerden yaşam bilgeliği akıyor, farkındalığınızı arttıran ve iplerin aslında kimin elinde olduğunu hatırlatan birbirinden güzel sözler. Yazarı çok sevdim ve bir an önce diğer kitaplarını okumak istiyorum.

  Fazla uzatmayacağım, kitap çok güzel, kişisel gelişim kitabı sayılabilecek kadar iyi. Eğer bu tarz şeyleri okuyorsanız Aforizmalar'ı es geçmeyin derim. İyi okumalar :)

Alıntılar

"Korkularınızın üzerine gidin. Bırakın, ellerinden geleni artlarına koymasınlar. Ne var ki bunu denedikleri an onları paramparça edin. Eğer bunu yapmazsanız mantar gibi dört bir yanınızda biter, istediğiniz hayata giden yolu tıkarlar." 


"İnsanlık fiziksel bir tanım değil, ruhsal bir amaçtır. Size verilmiş bir şey değildir, onu kazanmanız gerekir."
"Hayalleri paramparça eden tek şey, ödün vermektir..."
"Bulutlar denize düşmekten korkmaz çünkü(a) zaten düşmezler ya da(b) düşseler de batmazlar. Ama düşebileceklerine inanmakta özgürdürler ve isterse bundan korku duyabilirler." 


"Bugününüzü iyileştirip düzeltmek için istediğiniz geçmişi yaratıp payelerle donatmakta özgürsünüz." 


"En acı gerçekler rüyadır, en tatlı rüyalar ise gerçeğin ta kendisi." 


"Hayat size hiçbir şeyi söylemez ancak her şeyi gösterir." 


"Korkularınızın üzerine gidin. Bırakın, ellerinden geleni artlarına koymasınlar." 
"Ne var ki bunu denedikleri an onları paramparça edin. Eğer bunu yapmazsanız mantar gibi dört bir yanınızda biter, istediğiniz hayata giden yolu tıkarlar." 
"Korktuğunuz her dönemeç korkunç bir cehennem kılığına girmiş bir hava boşluğundan ibarettir." 


"Bugün alacağınız küçük bir dönemeç sizi çok farklı bir yarına taşır." 


"Neden yalnız bir yabancı gibi tuhaf ve farklı olduğunuzu düşünüyorsunuz?" 


"Sizin başınıza gelen sadece henüz ailenizi bulamamış olmanızdır." 


"Bazı doruklara ulaştıysanız size oralardan iniş yoktur, ama kanatlarınızı açın ve onlarında ötesine uçun."


Puanım 


11 Kasım 2015 Çarşamba

Örümcek Ağındaki Kız Çıktı! | Kitap Haberleri

Millennium serisinin 4. kitabı Örümcek Ağındaki Kız nihayet çıktı. 

  Stieg Larsson'un ölümüyle yarıda kalan seriyi David Lagercrantz'ın devam ettireceği ortaya çıkmıştı. Açıkçası ben bu fikirden çok hoşlanmasam da meraklanmıştım. David Lagercrantz Millennium  serisini başarılı bir şekilde mi devam ettirecek yoksa keşke hiç yazmasaymış mı dedirttirecek çok merak ediyorum.


  Millennium benim favori serilerimdendir, Salander ise efsane bir karakter. Okumadıysanız eğer mutlaka okumalısınız. Yazar çok zor bir işe kalkıştı, çok sevilen bir seriyi devam ettirmek cesaret işi doğrusu. Umarım oraya güzel bir sonuç çıkmıştır.

  Örümcek Ağındaki Kız Pegasus Yayınlarından çıktı ve 520 sayfa. Serinin diğer kitapları gibi Ali Arda tarafından çevirisi yapılmış.


  Kitabın arka kapak yazısı şöyle;


Halkı gözetleyenler, en sonunda halk tarafından gözetlenirler.

Lisbeth Salander, Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi NSA'in ağını hacklemiş ve çok önemli bazı bilgiler edinmiştir. Ejderha dövmeli kızın adaletsizliğe karşı duyduğu öfke hiç sönmeyecek bir alev gibidir, özellikle de o ateşi daha da harlayacak birtakım devlet sırlarını ele geçirdikten sonra. 

Mikael Blomkvist, gecenin bir yarısı yapay zekâ konusunda uzman Profesör Balder'den gizemli bir telefon alır. Millennium'u içine düştüğü zor durumdan kurtaracak bir haberin kokusunu alan Mikael, profesörle görüşmeye gittiğinde örümceklerle dolu bir ağın içine düştüğünü fark eder. Ve işte böylece yıllar sonra Lisbeth'le yolları yeniden kesişir. 

Korumak için öldürmeye hazır biri…
Gerçeklerin birbirine dolandığı bir ağ…
Ve avının peşini asla bırakmayacak bir örümcek.

Millennium serisi dördüncü kitabıyla bomba gibi geliyor. Örümcek ağına düşmeye hazır olun!


  Örümcek Ağındaki Kız'ı almak veya incelemek isterseniz İdefix'e ve D&R'a bakabilirsiniz. Umarım ortaya güzel bir kitap çıkmıştır. İyi okumalar :)

10 Kasım 2015 Salı

Beklediğim Sendin - Amor Towles | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: The Rules of Civilty
Seri: Yok
Yayınevi: Ephesus Yayınları
Sayfa Sayısı: 425
Baskı Yılı: 2013
Goodreads Puanı: 3.97  (62,284)


Arka Kapak Yazısı

  Yirmi beş yaşındaki Kate Kontent 1937 yılının son gecesini oda arkadaşıyla beraber Greenwich Village’daki ikinci sınıf bir caz kulübünde geçirmektedir ve ikisi, ceplerindeki toplam üç doları mümkün olduğunca idareli kullanmak zorundadırlar. Masmavi gözlere ve etkileyici bir gülüşe sahip yakışıklı bankacı Tinker Grey kulübe gelir ve yanlarındaki masaya oturur. Bu tesadüfi tanışma ve şaşırtıcı sonuçları, Katey’yi Wall Street firmasının sekreter odasından New York sosyetesinin üst basamaklarına ve Condé Nast’ın yönetici ofislerine; kıvrak zekâsı ve kendine özgü soğukkanlılığından başka dayanak bulamayacağı seçkin ortamlara taşıyan bir yıllık yolculuğun başlangıcı olur.


Yorum

  Yaklaşık bir buçuk yıl önce bu kitap ilgimi çekmişti ve geçenlerde karşılaşınca aldım. Açıkçası alırken kitaba dair hiçbir şey hatırlamıyordum, aradan o kadar uzun zaman geçince kitabın konusunu unutmuşum. Ben kitabı tarihi aşk romanı falan zannediyordum, sanırım isminin de buna etkisi var. Kitabı okumaya başladıktan sonra gördüm ki bu bir aşk romanı değil, içerisinde elbette aşk var ama geri planda ve romantik bir aşk falan yaşanmıyor. 

  Bu yorum biraz spoiler gibi olacak ama kitabı okumayı düşünüyorsanız bilmeniz gerektiğini düşünüyorum. Entrikalarla ve oyunlarla dolu bir aşk romanı değil. 1938'lerin Amerika'sında geçen naif bir roman. Açıkçası tarihsel kurgu olması dışında tür olarak başka belirgin bir özelliği yok.


   Arka kapak yazısını okuduktan sonra aşk ve bir kadının yükselişi romanını bekliyorsunuz ama ben ikisini de çok göremedim. Zaten isim konusu ayrı bir sıkıntı, orijinal adından bu kadar uzakta bu kadar alakasız bir ismi ben pek anlayamadım. Kitabın ismini kim uyarladı bilmiyorum tıpkı beklenen kişinin kim olduğu gibi, içerikle fazlasıyla alakasız buldum ben ismi. Kitabın kapağını orijinal kapağından daha çok sevdim ben, Selim Büyükgüner tarafından tasarlanmış ve hoşta olmuş bence. 


  Genel olarak çok durgun bir kitaptı, hep aynı çizgide ilerliyor bir şeyler olacak diye bekleye bekleye ben kitabı bitirdim ve olduğunu da düşünmüyorum. Kitap çok durgundu ama içerisinde güzel şeyler yok değildi tabii ki. Başta o zamanın Amerika'sı ve New York yaşamı çok güzel anlatılmış, kitap o zamandan fırlamış gibi. Yazar erkek olmasına rağmen bir kadının gözünden hayatı çok güzel anlatmış. Kitaptaki bir çok şeyi okurken yazarı takdir etmemek elde değil, yazar görmüş ve yaşamış gibi çok güzel anlatıyor.



  Karakterler de genel olarak güzel kurgulanmış. Kate'in yaptığı tespitler ve bunları anlatış tarzı hoşuma gitti. Kızın kitap kurdu oluşu ve yorumlarını da ayrıca severek okudum.


  Beklediğim Sendin genel olarak güzel bir kitap, benim şahsi yorumum; entrikasız bir dizinin bir bölümünü izlemek gibi ama flasback bölümü. Okurken en azından ben öyle hissettim. Zaman geçirmek için fena bir kitap değil, hafif entrikasız ve aşkın ön plana çok çıkmadığı bir şey okumak istiyorsanız bu kitaba bir bakın derim. Kitap olaylardan değil de daha çok gözlemlerden oluşuyor gibi, yine de okuyun ve kararınızı siz verin derim. İyi okumalar :)



Alıntılar

"Anılarımı paylaşmak içimden gelmiyordu çünkü etkilerini kaybetmelerini istemiyordum." 
"Hangi özelliğinizle gurur duyduğunuza dikkat edin, çünkü dünya, onu size karşı kullanmak için her şeyi yapacaktır." 
"Eski günler, derdi babam, öyle bir canına okur ki, bağırsakları sökülüp atılmış balığa dönersin." 
"Bana sorarsanız hepimizin geçmişten kalan, bakıma ihtiyacı olan veya parça parça satılacak yüklerimiz var. Sadece bu yük çoğumuz için meyve bahçesi değil de bir şeye veya bir kişiye dair fikirlerimiz oluyor." 
"Hayat yanıltıcı işaretlerle dolu.""Evet, resimli bulmacalar, labirentler. Bir başkası için bulunduğumuz yeri nadiren biliriz, iki kişinin birbirlerine göre yerlerini ise hiçbir zaman bilemeyiz." 
"İster öfke veya kıskançlıkla, ister utanç ve kızgınlıkla tetiklenmiş olsunlar, duyguların coştuğu bu anlarda ağzınızdan çıkacak söz siz kendinizi daha iyi hissettirirse muhtemelen söylenmemesi gereken bir şeydir." 
"Eğer sadece bizim için mükemmel kişilere aşık olsaydık, aşk denen şey için bu kadar yaygara kopmazdı zaten."


Puanım