22 Temmuz 2016 Cuma

Aşırı Gürültülü Ve İnanılmaz Yakın - Jonathan Safran Foer | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: Extremely Loud And Incredibly Close
Seri: Yok
Yayınevi: Siren Yayınları
Sayfa Sayısı: 394
Baskı Yılı: 2010
Goodreads Puanı: 3.97  (287,892 oy)


Arka Kapak Yazısı
   11 Eylül'de babasını kaybeden Oskar, birkaç sene sonra mavi bir vazonun içinde bir anahtar bulur. Anahtar babasına aittir ait olmasına da, New York şehrindeki 162 milyon kilitten hangisini açmaktadır?

   Amerikalı yazar Jonathan Safran Foer, Günther Grass'ın Teneke Trampet'inden, Paul Auster'ın Ay Sarayı'ndan ve Italo Calvino'nun yazınındaki muzip dinamizmden izler taşıyan Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın'da insanlık deneyimini şaşırtıcı tesadüfler, derin acılar, büyük yalnızlıklar, iç içe geçmiş hayatlar ve sınırsız bir yaşama sevinci merceğiyle konu ediyor. Amerika'da büyük ilgi gören ve ses getiren roman, akıcı dili, zengin anlatımı ve çığır açan tekniğiyle içinde yaşadığımız zamanların bir klasiği.

   "O gece babam beni yatırır ve kitap hakkında konuşurken bu meseleye bir çözüm düşünüp düşünemediğini sormuştum. "Hangi mesele?" "Fazlasıyla önemsiz olmamız meselesi." "Pekala, bir uçak seni alıp Sahra Çölü'nün ortasına bıraksa ve sen orada, bir cımbızla bir kum tanesini yerinden bir milimetre oynatsan ne olur?" demişti. "Muhtemelen susuzluktan ölürdüm," demiştim. "Hayır, tam o anda, tek kum tanesini oynattığında demek istedim. Ne anlama gelirdi bu?" demişti. "Bilmem. Ne?" demiştim. "Düşün bakalım," demişti. Düşünmüştüm. "Herhalde bir kum tanesini oynattığım anlamına gelirdi." "Ki o da Sahra'yı değiştirdiğin anlamına gelirdi." "Yani?" "Yani mi? Yani, Sahra uçsuz bucaksız bir çöldür. Ve milyonlarca yıldır var. Ve sen onu değiştirdin!" "Doğru!" demiştim yerimde doğrularak. "Sahra'yı değiştirdim!" "Anlamı?" demişti. "Ne? Söyle." "Eh, Mona Lisa'yı yapmaktan veya kanseri tedavi etmekten bahsetmiyorum. Sadece bir kum tanesini bir milimetre oynatmaktan bahsediyorum." "E?" "Bunu yapmasaydın insanlık tarihi şöyle gidecekti" "Hı-hı?" "Ama yaptın. Yani?" Yatakta ayağa kalkmış, yıldızları göstermiş ve bağırmıştım: "İnsanlık tarihinin gidişatını değiştirdim!" "Doğru." "Evreni değiştirdim!" "Değiştirdin." "Ben, Tanrı'yım!" "Sen ateistsin." "Ben, yokum!" Yatağa, kollarına atlamıştım ve kahkahalarla gülmüştük."

   Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın, kayıplara, arayışlara, insan ilişkilerine, yalnızlığa, kalabalıklara, acıya ve coşkuya, içinde yaşadığımız şehirlerin labirentlerine, asla adresine ulaşamayan mektuplara, gece yarısı anlatılan masallara, rüyalara ve gerçeklere, söylenen ve asla söylenememiş sözlere dair çarpıcı, eğlenceli, sürprizli ve birazcık da sihirli bir roman.

Yorum
   Merhaba sevgili okurlar! Sizlere ne kadardır okumayı istediğim ve nihayetinde okuma fırsatı bulduğum bir eseri yorumlamak için burdayım. Bu eser "Aşırı Gürültülü Ve İnanılmaz Yakın"dan başkası değil tabiki de. Eseri okumadan önce birkaç yerde hakkında yazılanları görmüştüm. Birçok kitap için olduğu gibi bu kitap içinde çelişen fikirler vardı. Kimine göre boş ve okumaya değmez bir eserdi, kimine göre ise dönüm noktası sayılabilecek bir şaheser. Ben şahsi kanaatimce ikisinin arasında ama ikincisine daha yakın olduğumu söyleyerek kitabı gerçekten beğendiğimi belirteceğim. Çoğunuzunda okurken "ne ilginç kitapmış yahu" diyeceğinizi düşündüğüm bir kitap. 

   Eser arka kapaktanda anlaşılacağı üzere, 11 eylül'de bombalanan yerler ve ölen insanlardan birini yani tatlı Oskar'ın babasını konu ediniyor. Aslında o ölümden sonra hayatı değişen Oskar'ı desek daha doğru olur. Kitabı daha iyi anlamanıza ve daha derinden hissetmenize yardımcı olması açısından sizden şuan birşey yapmanızı isteyeceğim. 10 yaşında küçük bir çocuksunuz. Ve biliyorsunuz ki o yaştaki neredeyse her çocuk için babaları bir kahramandır. O bir idoldür. En iyi savaş tekniklerini o bilir, en ünlü dergilerin kapaklarını o süsler, en pratik matematik sorusu çözen odur, diğer tüm babaları yenebilir, en iyi oyunları o öğretir, en iyi futbolu o oynar. Sonra birden gelen bir telefonla siz ona bir veda bile edemeden ölüm haberini aldığınızı düşünün. Onunla en son ne konuşmuştunuz? Onu üzecek şeyler söylemiş miydiniz? Onu sevdiğinizi söyleme fırsatınız olmuş muydu? İşte tüm bunlar tam olarak minik Oskar'ı anlatıyor buradan da kitabın dram ağırlıklı olduğunu anlayabiliyorsunuz. Kitapta Oskar için hayat ikiye ayrılıyor. Babasından önce ve babasından sonra...

    Minik Oskar dediğime bakmayın. Yaşı son derece küçük olmasına rağmen aklı zehir gibi. Hayatın anlamını sürekli sorular sorarak, araştırarak, kitaplar okuyarak çözmeye çalışıyor. Bunu babası öğretmemiş miydi ona? Aralarında bir oyun haline dönmüştü. Babası sürekli zekice ve dolambaçlı sorular ve bulmacalar hazırlar ve Oskar günlerini, haftalarını hiç sıkılmadan onları çözmeye adardı. Bu babası öldükten sonra da devam etti. Babasının ölümü her şeyin sonu değildi aslında. Bulması, keşfetmesi gereken onca şey yok muydu? Bir anahtarın peşine düşerek maceralara atılan bu minik mucit sonunda aradığı cevapları bulacaktı. Buda bir nevi hayatın anlamını kavramasına yardımcı olacaktı. Bu süreçte birçok insan tanııyacaktı, birçok hikaye öğrenecekti. Hiç bilmediği duyguları olduğunu keşfedebilecekti. Hiç söylemediği, söylemeyi aklından bile geçirmediği sırlar, hiç ummadığı kişilere dökülüverecekti ağzından.

    Kitabın eleştirebileceğim kötü yanları da var. Bu kitabı tanımlamak için 10 kelime seçme şansım olsa içlerinde kesinlikle "kafa karışıkılığı" da olurdu. Çünkü bazı yerleri dikkatle okumadığınız takdirde kafanız karışabilir. Kimin kim olduğunu, karakterlerin orada ne kast ettiğini anlamayabilirsiniz. Bu yüzden dinç bir kafayla ve dikkat vererek anlaşılabilecek bir kitaptı. Satır aralarını hatta Oskar'ın herkese sorduğu ve "saçma" olduğunu düşündüğünüz bazı sorularını dikkatle okuduğunuzda kitabın derinlerine daha kolay inebilirdiniz. Bunun dışında bazı uzun ve sıkıcı tam "atlaya atlaya geçmelik" diyaloglar biraz sıkıyordu ve okumayı zorlaştırıyordu. Birde karakterler arası diyaloglar satır satır değil, tırnak tırnak ayrıldığı için kimin ne söylediği karışabiliyordu. Bu uzun soluklu diyaloglarda çok daha sıkıntı yaratıyordu ve kimin o sözü söylediğini anlayabilmek için bazen tek tek A şunu demiş B şunu demiş diye saymak gerekiyordu.


     Kitapta Oskar'ın kendine özgü, farklı bir çocuk olduğunu hemen anlıyordunuz. O akranlarından çok farklı bir yapıdaydı. Onu iyi tanımayan bir okur ona beyin özürlü bile diyebilirdi ama tam tersi o tamamen "sıradışı" bir çocuktu ve keşfedilmeyi bekliyordu. Kendine özgü ifadeleri de kitapta bolca geçti zaten. Bunları bile benimseyebildiğimi farkettim. Bir şeyler size üzüntü verdiğinde "botlarınızın ağırlaşması" gibi, gün içinde başınızdan geçenleri fotoğraflayıp bir günlüğe yapıştırarak tutabileceğiniz bir "başıma gelen şeyler günlüğü" gibi, ölmüş kelebek kanatlarından oluşan "koleksiyonlarınız"gibi, kimseye anlatamadığınız şeyler için her seferinde kendinizi hırpalayarak "tenim çabuk morarır"larınız gibi, ya da herkesin gözyaşları ile beslediği "gözyaşı denizleri" gibi veya elinizden düşmeyen "tef"leriniz gibi bambaşka bir karakterdi Oskar. Sevdiği kitabı "Zamanın Kısa Tarihi"ni okur, yegane dostu Buckminster'ı okşar, ilgisini çeken herkese her konuda mektuplar yazar. Hatta en sevdiklerim listesi diye bir listesi bile vardır. Böyle bir baş karakterden bahsediyoruz. Kitapta sürekli çizimler ve resimler var. Bunlar kitaptan alakasız ve yer kaplamak için yapılmadılar. Bunlar az önce bahsettiğim Oskar'ın "bugün başıma gelenler" isimli günlüğüne yapıştırdığı resimler. Resimleri ve anlatımıyla dolu dolu bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Kitabın isminin nereden geldiğini de kitabı okuyup sindirdikten sonra anladım. Sizinde anlayacağınızdan eminim. Spoiler vermemek adına bu işi size bırakıyorum. :)


    Kitabın dili sadeydi. Bazı kafa karıştırıcı diyaloglar dışında akıp gidiyordu. Kitabın kendine has tarzı vardı. Büyüyüp küçülen yazılar, konuşamayan bir ihtiyarın konuşma defterinden sayfalar, resimler...  Kitap sadece Oskar'ın gözünden anlatılmıyordu. İki farklı karakterin daha gözünden anlatılıyordu. Bu bölümler peşisıra gelse bile başlıklarda kimin bölümü olduğu yazmadığı için bazen okuyucu kimi okuduğunu anlamakta güçlük çekebiliyordu. Ama kitabın mantığı çözülünce bunlar sorun olmaktan çıkıyor tabi. Kitabın son sayfaları da çok etkileyiciydi. Belli bir noktada ağlayacak kadar oldum diyebilirim. Ama yinede en etkilendiğim 20 dramatik kitap arasına gireceğini sanmıyorum. O kadar dram kitabı okuduysam tabi :) Bu kitabın oscar ödüllü filmi de varmış. Fragmanını aşağıda paylaştım, oradan da bakabilrisiniz. İzlemeyi düşünüyorum. Umarım onuda kitabı kadar beğenirim. Kitabı beğendim çünkü. Okumanız için hoş bir seçenek olduğunu düşünüyorum. Sizde kendine özgü bir karakter olan ve acısını kendisinden bile gizleyen minik Oskar'la tanışmak istiyorsanız bu kitabı kaçırmayın derim. Keyifli okumalar :)


Alıntılar
Geçmişe ihtiyacım yok diye düşünüyordum. Geçmişin bana ihtiyaç duyabileceği aklıma gelmemişti.
Cehalet tam mutluluk mudur, bilmiyorum ama düşünmek çok acı verici ve söyleyin bana, düşünmek bana ne verdi, beni hangi üstün mertebeye getirdi? Düşünüyor, düşünüyor ve düşünüyorum, kendimi milyon kere mutluluğun dışında düşündüm ama bir kere bile içinde düşünmedim.
Hayatına bir sürü insan girer ve çıkar. Binlercesi! Girebilsinler diye kapıyı açık tutman gereklidir! Ama bu aynı zamanda gitmelerine izin vermek de demektir.
Çekinmek, kafanı istediğin bir şeyden öteye çevirmektir. Utanmak, kafanı istemediğin bir şeyden öteye çevirmektir.
Kendini mutluluktan korumadan mutsuzluktan koruyamazsın. 
Hiçbir şeyi özlediğin bir şeyden daha fazla sevemezsin.
Ama şimdi hayattayım ve düşünmek beni öldürüyor!
Acıyı hissetmek hiçbir şey hissetmemekten iyiydi, değil mi?
-Beni yine görmek istiyor musun?
-Seni yine görmek istemeyi istemiyorum.
Yitirmek hiç sahip olmamaktan iyidir. Hiç sahip olmadığım bir şeyi yitirdim ben.
Ona söylediğim bütün yalanları anlatmak istedim. Sorun değil, çünkü bazen iyi bir şey yapmak için kötü bir şey yapman gerekir demesini istedim. 






Puanım

9 yorum:

  1. Eskiden cok kitap okurdum simdi pek firsat bulamiyorum guzel bir yazi olmus ellerinize saglik 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitap okumaya vakit bulamamak çok kötü birşey. Bende okul dönemleri böyle oluyorum ama en ufak fırsatları derhal değerlendirip okuyorum derhal. Kitap okumaktan en ufak uzaklaşmak soğumak istemem i. Yorumunuz için teşekkürler :)

      Sil
  2. çok ilginç geldi bu kitap bana. okuycam taams :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ilginç ve hoş bir kitap okumaktan bişey kaybetmezsin fıstık :)

      Sil
  3. Merhaba, kitap hakkındaki anlatımınız ve kitaptan alıntılar çok güzel olmuş emeğinize sağlık😊. Bloğunuzu deeptone sayesinde tanıdım. Bloğunuzu takibime aldım. Güzel paylaşımlarda görüşmek dileğiyle ☺. Sevgilerimle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Yazımı beğenmenize sevindim. Takip için teşekkürler. Sevgilerimle :)

      Sil
  4. Alıntıları çok sevdim :) Güzel bir kitaba benziyor. Bende beklerim :)

    YanıtlaSil
  5. Alıntıları çok sevdim :) Güzel bir kitaba benziyor. Bende beklerim :)

    YanıtlaSil