29 Nisan 2016 Cuma

Mahşer - Stephen King | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: The Stand 
Seri: Yok
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 1216
Baskı Yılı: 2012
Goodreads Puanı: 4.33  (404.579 oy)
                                                               

                                                   Arka Kapak Yazısı                                                  
Biyolojik denemeler yapılan bir kuruluştan kaçan biri, kısa süre sonra domino etkisiyle insanların yüzde doksan dokuzunu yok edecek mutasyona uğramış ölümcül bir grip mikrobunu yaymaya başlar. Hayatta kalmayı başaran korku ve şaşkınlık içindeki bir avuç insan kendilerini kurtaracak bir lider arayışı içine girer. Ve iki aday ortaya çıkar...Colorado'da bir halkevi kurmakta ısrar eden 108 yaşındaki hayırsever rahibe Abagail ve kötülükten başka bir şey düşünmeyen, kargaşadan mutlu olan şiddet yanlısı "kötü adam" Randall Flagg...
  Yalnızca düşlerde varolabileceğini sandığımız karanlık bir hikâye...


Yorum
   Stephen King severler buraya. Yazar yine çok özgün bir kurguyla daha karşınızda. Belki öldürücü virüslerin dünyayı sarıp insanları yok ettiği birtakım filmler ya da benzer konulu kitaplar okumuş olabilirsiniz. Hatta bu bana bir bakımdan Will Smith'in "Ben Efsaneyim" filmini de çağrıştırdı ama tabi bu kitapta onun gibi zombi ya da garip yaratıklar yok. Bu biraz da "garip" tanımınıza bağlı tabi ama genel olarak gerçekten kurgusu bu tip film ve kitapları andırsa da King'in ellerinde yine bambaşka şekilde işlenerek adeta apayrı bir kurguya dönüşmüş. Arka kapak yazısından da anlaşılacağı üzere bir kobayın kaçması sonucu bu kobaydaki virüsün temasa geçtiği herkese yayılması sonucunda insanları ele geçirmesi anlatılıyor. Tabi bu virüse bağışıklığı olup da kurtulabilmiş bir avuç insan ise onları kurtaracak, dünyanın yok olmasını engelleyecek ve eski düzeni yeniden kuracak bir lider arayışı içindeler. Bu liderlik savaşı içerisinde tamamen dinine bağlı ve kendini Tanrı'ya adamış, insanları kurtarmak üzere gönderilmiş olan "iyiliğin temsili" Abagail'e karşı her kurguda görebileceğimiz bir kötülük temsilcisi şeytani taraf da var tabiki. Randall Flagg'den  başkasından bahsetmiyorum. Ve kitap sadece bu iki kişiliğin çatışmasından oluşmuyor. Geriye kalan bir avuç insanın bir tara seçme çabası,iyilik ve kötülük ile mücadelelerinden de oluşuyor. 

    Kitap ilk olarak bazı karakterlerin tüm bu salgın ve dehşet anlarından önceki kendi tabirleriyle "basit insan hayatları"ndan bahsediyor. Birçok bölüm var ve her bölümde farklı karakterlerin hayatları, umutları, nefretleri, korkuları hakkında ufak bilgiler veriliyor. Daha sonra bu griple dünyanın yok oluşuna tanık olmaları çevresindeki insanların birer birer ölmesi sonuncunda yapayalnız kalan insanların neler yaptığı güzel bir kurguyla gözler önüne seriliyor. Bunca yaşanandan sonra çoğunun akli dengelerini yitirmesi, artık çok korkak olmaları, güvensizlik ve umutsuzlukları, kabusları gerçekliğe uygun anlatılarak kurguyu daha sağlam ve inanılır kılıyor ve okuyucu kendini bende aynı durumda olsam ne düşünürdüm ne yapardım diye düşünürken buluyor. Kitap böyle güzel kurgusuna rağmen bazı konularda yetersizliğini okuyucuya hissettiriyor ne yazıkki...Özellikle kitabın isminin "Mahşer" olması, askiyon-gerilim gibi bir tür içerisinde olması ve en önemliside Stephen King faktörü beklentiyi bayağı yükseltiyor ve kitabın bunu karşılayamadığını hisseden okuyucu şevkle başladığı kitabı biraz zorlanarak ilerletebiliyor. Çünkü benim gibi birçok okuyucununda macera ve gizem konusunda cidden çok etkili olduğunu düşünerek kitaba başladığını diken üstünde oturtacak kadar heyecan verici ve sürükleyici olduğu beklentisi içinde olduğunu düşünüyorum. Ve kitap hernekadar orjinal kurgusu ve bazı macera dolu yerleri ile okuyucuya istediğini verse de yinede bunu yeterli ve tatmin edici görmüyorum. Stephen King'in kurgusu daha basit kitaplarına kıyasla hayalgücünü daha yansıttığını düşündüğüm kitabının başarısız yönü; diğer birçok kitabına göre aksiyon ve gerilimin dozunun düşük olması ve okuyucuda biran önce alıp okumalıyım diye bir istek ve merak uyandıramaması. Kitap Stephen King'in Kule serisindeki ilk kitabı gibi çok fazla uzun olduğu için göz korkuttuğu kadar kitabın bazı yerlerinin gereksiz yere detaylandırıldığı için insanı biraz bunalttığı da doğrudur. Yani Stephen King'in George R.R Martin kitapları gibi uzun kitap yazmakta, kısalarda sahip olduğu başarıyı yakalayamadığına değinmeden geçemiyorum malesef. Çünkü kitapta asıl olay ve maceralı yerler kitabın son 200 sayfasında oldu ve ondan öncesi güzel kurgulanmış olsa da gereksiz ayrıntı ve tasvirler üzerinde çok fazla durulması okuyucuyu sıkar nitelikte idi. Diğer bir eleştireceğim nokta ise güzel kurgusuna rağmen kitabın sadece "Amerika"dan ve sadece oranın halkından ibaret olması, yayılan virüs ya da karakterler konusunda dünyanın diğer yerlerinin tamamıyla göz ardı edilmesiydi.
     
       Kitabın dili son derece akıcıydı. Bir yandan karakterlerin gündelik diyaloglarına yer verilirken diğer yandan olayın her karakterin bakış açısından anlatılması, karakterlerin söyledikleri ve aslında söylemek isteyip söyleyemedikleri akıllarından geçen düşüncelerinde içsesleriyle konuşuyormuşcasına okuyucuya yansıtılması kitabı daha etkileyici kılıyor. Özellikle tek bir baş karakter olmayıp da birden çok karakter odaklı kitapların sevdiğim yönü tüm olayların, felaketlerin, mucizelerin tek bir insan etrafında dönmesinin sıkıcılığından ve gerçek-dışılığından kitabı uzaklaştırmasıdır. King de kitapta bunu başarıyla yansıttığına göre bu işi biliyor gibi gözüküyor.  Kitapta birçok karakteri tanıdım ve birçoğu da benim favori karakterlerim oldu. Bu karakterlerin başına beklenmedik anda gelen felaketleri etkileyici şekilde aktarması, hiç umulmayan kişilerin umulmayan anlarda sandığımızdan farklı çıkmaları, umulmadık ölümler, hiç beklenmedik zaferler kitabın gizemli tarafını ve "okuyucuyu şaşırtma" faktörlerini daha ön plana çıkarmış. Kitabın son 150-200 sayfası gerçekten heyecan vericiydi ve macera kitabı okuduğunu sadece bu kısımlarda hissetmeni sağlıyordu. Sonu da şaşırtıcı ama hoştu. Yinede açık uçlu bırakılmıştı ve okuyucunun aklına takılan birtakım noktalar kaldı. Ama bir bütün olarak değerlendirirsek gerçekten okunmaya değer bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Kurgusu çok güzeldi. İyi okumalar dilerim :)


Alıntılar
Nick sonunda tuhaf bir duyguya kapıldı. Sanki kapıları değil de ölüleri uyandırmak için mezarları yumrukluyordu. Er ya da geç ona cesetler cevap verecekti.
Ve öfkeli bir kadın şeytanla ya da uşaklarıyla işbirliği yapmakta bir sakınca görmezdi. 
Hayali artık her şeyin farklı olduğuydu, gerçekse aslında hiçbir şeyin değişmediğiydi. 
Soyulmaktan en çok korkan hırsızlardır.
Cehenneme giden yol iyiniyetle döşelidir.
Hayat, hiç kimsenin üzerinde duramayacağı bir tekerlekti. Ve sonunda daima aynı yöne dönerdi. 
Doğru olanı yapmaya çalışanlar hep çılgın sıfatıyla yaftalanmıştır.

Puanım
 


4 yorum: