Orijinal Adı: Kayıp Arkadaş
Seri: Yok
Yayınevi: Kapı Yayınları
Sayfa Sayısı: 240
Baskı Yılı: 2016
Yorum
Herkese merhaba! :) Kemal Sayar'ın yeni bir kitap çıkardığını öğrenince çok sevinmiş, bir tanıtım yazısıyla bunu paylaşmıştım. Yazıya buradan ulaşabilirsiniz. Arka kapak yazısını tanıtımda paylaştığım için bu yazıda paylaşmayacağım.Kayıp Arkadaş'ın çıkmasına çok sevindikten kısa sonra sipariş etmiş ve almıştım, kitaba başlamam istediğimden biraz daha geç olsa da çok uzun geçmeden okuyabilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, kitap ilk çıktığında araştırırken bir çok sitede kitabı roman kategorisinde görmüş ve şaşırmıştım, Sayar'ın yazdığı kitaplardan hiçbiri roman değildi ve arka kapak yazısı da roman tanıtımı gibi değil. Kitabı alınca öğrendim ki kitap roman değil deneme türünde, zaten yayınevi de edebiyat-deneme kategorisine almış.
Kitabın konusu ise en basit tanımıyla hayat, güncel hayatımız. Sayar kitabında terörü, günlük yaşantımızı, toplumumuzu, dünyayı, insanlığın tutumunu, toplumsal gruplaşmaları ve daha bu gibi bir çok noktayı ele alıyor. Ama öyle güzel ele alıyor ki insan okurken bambaşka bir dünyaya geçiş yapıyor.
Kitapta güncel olaylarda sık sık yer buluyor ve yazar fikirlerini sunmuyor, doğruları göstermeye çalışmıyor, bize kim olduğumuzu hatırlatmaya çalışıyor. Ait olduğumuz kimlikleri, toplumdaki konumumuzu bırakıp öncelikle insan olduğumuzu hatırlamamız için çaba gösteriyor yazar.
Her insanın o biricik insanlığını tanımak gerek. İdeoloji veya grup kimliklerine has maskelerinin insanlığını örtmesine izin vermemeliyiz. Bütün kötülüğü düşmanına veren ve yeryüzündeki kötülükten kendisine hiç pay çıkarmayan kişi giderek düşmanına benzer. Düşmanımdan ne kadar farklı olduğumu düşünürsem o kadar aynı olurum, ne kadar aynı olduğumu düşünürsem o kadar farklılaşırım.Okurken gözardı atığım ne kadar çok şey olduğunu fark ettim, yepyeni bakış açıları kazandım. Sadece okunup geçilecek bir kitap değil bu, dolu dolu size bir şeyler katacak bir kitap. Sayar hiçbir siyasi görüş, kişisel düşünce paylaşmıyor kitapta, sadece ve sadece gerçek insanlığın, gerçek merhametin, gerçek adaletin altını çiziyor. Kitapta verilmeye çalışılan en net mesajlardan biri şu; Kim olsak da, ne olsak da yada hangi düşünceye sahip olsak da öncelikle hatırlamamız gereken şey insan olduğumuz.
"O da bunu hak etti..." mi diyeceğim? Pek çoklarının Mısır veya Berkin için söylediği gibi "Ama Mursi de...", "Ama Berkin de..." diye başlayan cümlelerle şiddeti örtük bir biçimde aklayacak mıyım? Yoksa bana benzemeyenin ıstırabına saygı duyacak ve darbeye darbe, katile katil diyerek mazlumlarla aynı safta yer alabilecek miyim? Vicdan iyi bir turnosol kağıdıdır.Kayıp Arkadaş son zamanlarda okuduğum en ufuk açan (tamam çok saçma oldu tanım ama öyle:), en güzel kitaplardan biri. Kemal Sayar ortaya gerçekten çok güzel bir iş çıkarmış. Okuduğunuza pişman olmayacağınız, size mutlaka bir şey katacak mükemmel kitaplardan biri. Kitabı, dilini sevmeseniz bile anlattıkları mutlaka size bir şey katacaktır, her okuyanda iz bırakabilecek çok güzel bir kitap. Ben okumanızı kesinlikle tavsiye ederim ve umarım okursunuz. İyi okumalar :)
Alıntılar
İnsan hasmından kötülük bekler, kötülüğü kendi grubunda olanlara nispetle, hasımlarına daha çok yakıştırır. Gizli saklı elde edilmiş olanın gerçek olduğuna daha kolay inanır.
Yeni teknolojiler devletin merkezden çıktığını, gücün dağılıp yaygınlaştığını düşündürmekte. Artık gözetleme iktidarının kökenleri daha belirsiz ve etkileri çok daha çeşitlidir. Bir tek büyük birader yerini sayısız küçük birader her an, her yerde işbaşındadır.
"Hükümetler Afrika'da önce beslenme ve barınma sorununu çözmeli; özgürlüklerini sağlamak sonra gelir," diyen bir Batılı diplomata, Afrikalı bir kadının verdiği cevap çok manidardır: "Konuşma özgürlüğüm olmazsa, ekmeğimi kimin çaldığı hakkında nasıl konuşacağım?"
Özgür bir toplum için konuşabilmek şarttır. Konuşamadığımızda giderek yalnızlaşır, içe kapanır ve komplo teorilerine itibar eder hale geliriz.
Günümüzde kayıtlı ve kayıtdışı politikanın şaka ve kahkaha üzerine değil açık ve örtük nefret üzerine inşa edildiğini görüyoruz. Nefret ve öfke değerli bir politik mal artık...
Rabia katliamından sonra nasıl bir vurdumduymazlık bir toplumsal kesime egemen olduysa, bugün Türkiye'nin başka çocuklarının ölümünden sonra başka bir toplumsal kesim sağır ve dilsiz kesiliyor.
Stalin veya Pol Pot'u cinayetlerini anlamak için Das Kapital'e bakmadığınız gibi, İsrail devlet terörünü anlamak için Tevrat'a müracaat etmediğiniz gibi, Karadziç'in cinayetlerinin İncil'de bir dayanağı olmadığı gibi, IŞİD vahşetini anlamak için de mukaddes Kuran'a bakamazsınız.
Oysa kökten bir empati, sadece bize benzeyeni değil, bize benzemeyeni de anlayabilmeyi gerektirir. Asıl erdem, benim gibi olmayan için duyduğum merhamettir.
Ahlak, başkalarının acıları için de harekete geçmeyi gerektirir. Sadece benim için veya benim kabilem için değil, öteki için de adalet.
Ötekinin kötü olması bizim iyiliğimize delalet etmez oysa onun kötü olduğu kadar bizde kötü olabiliriz. Ötekini kötü ilan etmekle, onunla savaşmak için her aracı mübah sayamayız.
Devlet bizim mutluluğumuz içindir, sopasını kafamıza indirmek için değil. Sokaklarımızı terörden korusun ama bunu ne olur her bir insanın canının üzerine titizlenerek yapsın. Sobalarımıza, kazanlarımıza kömür üretsin ama her bir madencinin canını aziz bilerek yapsın.
Birilerinin zekice söylediği gibi, "Meğer yeraltı zenginliği dediğimiz, bu madencilerin ta kendisiymiş!"
Hakikat yaralar, yalan ise öldürür.
Salman Sayyid'in ifadesiyle, "Batı'nın yaptığı en büyük hile, neyin iyi neyin kötü olduğunu ancak kendilerinin bildiği konusunda dünyayı ikna etmeleridir."
"Zor durumdakilerin çığlığı her zaman haklı olmayabilir fakat onlara kulaklarınızı kapatırsanız hakkın ne olduğunu asla öğrenemezsiniz," der Zinn.
Geçmişi susturmak sadece bugünü zehirler.
Tarih her milletin iniltileriyle dolu. İniltilerin bir önceliği yoktur. Her acı, insanlığın acısıdır.
Konuşmak kendimizin ve ötekinin kör noktalarını keşfedebilmemizi sağlar.
Ölüm kişisel bir bozgun değil. Hayatın da çevrimleri var ve insan için önemli olan ecel vakti gelip çatana dek anlamlı bir hayatın izini sürmek.
Ölümle yüzleşmek yaşama cesareti ister. Hayatın trajedisi ölmek değil, yaşarken içimizde ölmesine izin verdiklerimizdir.
0 yorum:
Yorum Gönder