Orijinal Adı: The Iron Heel
Seri: Yok
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 308
Baskı Yılı: 2016
Goodreads Puanı: 3.74 (4,271 Oy)
Arka Kapak Yazısı
"Sözlerimin hiçbirinin sizi etkileyeceğini sanmıyorum," dedi."Çünkü sizde etkilenecek ruh yok. Siz, omurgasız, solucan gibi birer yaratıksınız. Burnunuz havada, Demokratız, Cumhuriyetçiyiz, diyorsunuz…
Siz, tükürük yalayıcı asalak yaratıklarsınız. Plütokrasinin kuklalarısınız siz. Sırtınızda Demir Ökçe'nin kan kırmızı uşak üniformasıyla kalkmış özgürlük aşkı denen modası geçmiş sözler kullanıyorsunuz."
Yorum
Herkese Merhaba! :) Bir Jack London eseri daha bitirmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum ve çok güzel hissediyorum. Martin Eden (yorumuma buradan ulaşabilirsiniz.) adlı romanından sonra Jack London sevdiğim yazarlar arasında yer almış ve diğer kitaplarını da okumaya karar vermiştim. Demir Ökçe ise yazarın en merak ettiğim kitaplarından biriydi, hem yazarından hem de türünden dolayı. Geçenlerde kitabı almış ve çok geciktirmeden başlamıştım, bugünde kitabı bitirmiş bulunmaktayım.Kitabın konusu ve içeriği ile ilgili pek bilgim yoktu açıkçası ve bazı şeyler sürpriz niteliğinde oldu açıkçası. Kitaba ilk başladığımda Ernest Everhard'dan bahsediliş biçimi bende onun gerçek biri olduğu izlenimi uyandırınca bende araştırıp onun kurgu bir karakter olduğunu öğrendim. Burada şuna değinmeyi faydalı buluyorum, Demir Ökçe'nin Can Yayınları tarafından yayınlanan baskısında bulunan ve kitaptaki bazı noktalar için açıklama niteliği taşıyan önsöz ne yazık ki benim okuduğum, İthaki Yayınları tarafından yayınlanan baskıda yer almıyordu. Keşke yer alsaymış demeden edemedim ve neden olmadığını da anlamadım. Bu kusur dışında kitabın çevirisi ve baskısı güzeldi.
Demir Ökçe, kapitalizmin toplum üzerindeki etkisini ve sosyalizmle olan savaşını Avis Everhard gözünden okuyuculara sunuyor. Yazarın gerçek dünyaya oldukça paralel olarak kurguladığı dünya işçi sınıfını, toplumun alt tabakasını ve alt ve üst tabaka arasındaki büyük uçurumu çok güzel gözler önüne seriyor. Kitaba ilk başladığınızda Ernest Everhard kitabın başkahramanı ve yaşanan olaylarda sarsılmaz yeri olan bir karakter gibi görünse de öyle değil aslında. Avis Everhard (anlatıcımız) toplumun üst tabakalarında yer alan ve Ernest ile tanışana kadar ustaca örtülen perdenin arkasındakileri görmeyen bir kız. Ernest ile tanıştıktan sonra toplumun alt sınıflarında yaşananlara tanık oluyor ve yaşadığı hayatı sorgulamaya başlıyor. Avis'in gerçekleri görmeye başlaması ile biz okurlar da bu gerçeklere tanık oluyor ve üst tabaka ile alt tabakanın sınıf mücadelesine dahil oluyoruz.
Kitap bu toplum yapısı ve gerçekleri açısından oldukça ürpertici bir gerçekliğe sahip, daha önce düşünmemiş bile olsanız kitabı okurken yazanların çoğunun bugünde geçerli olduğunu, kapitalizmin yönettiği toplumda insan ayrımının nasıl yapıldığını, emeğin ne kadar kolay harcanabilir olduğunu ve değerinin asla karşılanmadığını çok iyi anlıyorsunuz. Kitabın bu kısımlarında daha önce bilmediğim şeyler anlatılmıyordu ancak bir kez daha okumak ve London'ın çarpıcı dilinden okumak beni bir kez daha çarptı.
Kitapta Ernest Everhard oldukça abartılan bir karakterdi ve bundan çok hoşlanmadım, bu kitabın gerçekçiliğine gölge düşüren bir durumdu, sanki yazar tüm iyi ve güçlü karakteristik özellikleri Ernest'te toplamaya çalışmıştı ki bu derece mükemmeliyet gerçekçilikten ödün vermeye sebep oluyor. Bu abartı dışında kitaptaki karakterler ayrı ayrı oldukça ilgi çekiciydi, Ernest'in ilk başlar yaptığı uzun konuşmalara karşı inanların verdiği tepkiler zaman zaman gerçek dışı ve yazarın abartısı gibi gelse de bu konuşmaları okumak oldukça bilgilendiriciydi.
Kitapta sayısı oldukça fazla olan dipnotları okumak bazen okuru sıkabilecek nitelikte olsa da ben beğendim bunları ve kitabın dünyası ile ilgili bilgilerin bir çoğunu buradan bulabiliyorduk. Kitap Avis Everhard'ın gözünden anlatıldığı için onun dışında kalan kısımlar hakkında bilgi edinmek içi tek kaynak bu dipnotlardı ve iyi ki varlardı diyorum ben. Kitabın belirsiz sonuna karşı bu dipnotların güzel bir yeri daha vardı, şunu da eklemek istiyorum ki kitabın sonunu çok beğenmedim ben, biraz daha açık olsaydı keşke ya da daha farklı.
Demir Ökçe, kurgusuyla, karakteri ile ve anlatmak istedikleriyle oldukça güzel ve insanı doyuran bir kitaptı. Oku-geç roman olarak okursanız sevme ihtimalinizin oldukça düşük olduğunu düşünüyorum, yazarın anlatmak istediğine kulak vererek ve düşünerek okursanız hem seveceğiniz hem de size bir şeyler katabilecek nitelikte bir roman. Umarım okur ve seversiniz. Sevmeseniz bile size bir eyler düşündürebileceğine inanıyorum. Ben Demir Ökçe'yi sevdim, yazarın Martin Eden adlı kitabını daha çok seviyor olsam da Demir Ökçe'nin de yeri bende ayrı artık. İyi Okumalar :)
Alıntılar
"Hoşuma gittin," demişti. "Hoşuma giden bir şeye de doya doya bakmalıyım, değil mi?"
Düşüncem, benim sarayımdır.
İşçi sınıfıyla ortak hiçbir yanınız yok. Elleriniz pamuk gibi; çünkü ellerinizin yapacağı işi başka ellere yaptırıyorsunuz. Mide, göbek de yerinde.
Yüreğim göz yaşlarıyla dolu olmasaydı, kahkahalarla gülebilirdim.
Hayatımı yaşamaya değer kılan da bu merakım, öğrenme isteğimdir.
Merhaba. Yorumunuzu okudum ve çok sevdim. Ben de şöyle bir yazı yazdım.
YanıtlaSilhttp://kitaplarbenimhayatim.blogspot.com.tr/2017/11/demir-okce.html
Bu kitabı okuyunca şok oldum. Çünkü ilk defa distopya romanı okudum. Daha önce Jack London'ın beyaz diş kitabını okumuştum. Ama üzerinden baya zaman geçti. Onu da tekrar okuyacağım. Şimdi yine Jack London'ın Martin Eden romanını mı okusam yoksa distopya dğnyasında devam edip fahrenheit 451 cesur yeni dünya 1984 kitaplarından mı devam etsem kararsız kaldım :))
Teşekkür ederim, beğenmenize sevindim. :)
SilDistopya benim çok sevdiğim bir türdür, bu türde kitaplar okudukça yeni bir çok şey keşfedeceksiniz muhtemelen ve türü bırakmayın. :) Bahsettiğiniz üç kitap da çok güzel ve değerliler, hepsini bir anda okumak yerine sindirerek okumanız daha iyi olabilir.
Martin Eden'e gelince çok güzel bir kitap kesinlikle, yazarın en sevdiğim kitabı. Demir Ökçe'den de farklı bir tarzı var, umarım beğenirsiniz. :)
Can Yayınlarının baskısında çok önemli olduğunu düşündüğüm "Önsöz" bölümü yok malesef.
YanıtlaSil