Orijinal Adı: Handle With Care
Seri: Yok
Yayınevi: April Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 600
Baskı Yılı: 2009
Goodreads Puanı: 3.94 (84,471oy)
Arka Kapak Yazısı
Sürekli bir şeyler kırılır.
Bardaklar, tabaklar, verilen sözler, yürekler... Buzu kırabilirsiniz; dalgaları da; sessizlik bile bir anda paramparça olup dağılır. Zincirler kırılır; bağlılıklar, dostluklar, yeminler...
Kısacası yaşamdaki birçok şey kırılgandır. En çok da yaşamın kendisine yönelik bağ...
Kırık dökük bir hayatın içinde osteogenesis imperfecta hastalığıyla dünyaya gelen bir bebek: Cam Çocuk Willow. Sayısız kırıkları sarmaya çalışan bir anne: Charlotte. Buz gibi görünümü altında parçalanan bir baba: Sean. Kardeşinin kırıkları altında ezilen bir diğer kız: Amelia. Ve Charlotte'nin biricik arkadaşı ve doktoru: Piper. Buzun üstünde gezinen bu karakterlerin etik ve kişisel kararlarla ilgili söyleyecek çok sözü olacak.
Jodi Picoult Cam Çocuk'ta bir kez daha edebi dehasıyla son derece kaygan bir zeminde önemli ve kışkırtıcı sorulara yanıt arıyor.
Yorum
Hikayeci'den sonra (Hikayeci yorumuma buradan ulaşabilirsiniz) Picoult sevgim depreşmişti ve Cam Çocuk'u da görünce bekletmeden okumak istedim. Picoult'un kendine has tarzını severim ve bu kitabın da güzel olacağına emin olarak başladım. Kitaba başlarken en büyük sıkıntım spoiler yemiş olmamdı, evet kitabın sonunu biliyordum. Kuzenimle bu kitabı konuşurken yanlışlıkla bana sonunu söylemişti, ne yazık ki bende sonunu bilerek okumak zorunda kaldım.
Kitabın konusundan bahsedecek olursak kitap genel olarak Cam Kemik adıyla bilinen hastalığa sahip bir çocuk ve ailesinin hayatını konu alıyor. Ve birde kitabın en önemli noktalarından biri; dava. Kitapta bir dava yer alıyor ve bu dava sayesinde ailenin hayatını daha iyi anlıyorsunuz ve size doğruları sorgulatacak bir çok sayfa okuyorsunuz.
Cam Çocuk'ta da Picoult'un genel tarzına her haliyle rastlamak mümkün, zor ve kalıcı bir hastalığı olan çocuk, kendini çocuğuna adamış fedakar bir anne, çocuğun büyük ve ilgisiz kalmış kardeşi, parçalanmaya yüz tutmuş bir aile, size doğruları sorgulatacak bir dava... Bunları eleştirmek amaçlı söylemedim ancak yazarın kitaplarını okudukça bu benzerliklerin farkına sizde varacaksınız, her ne kadar benzerlikler olsa da kitaplar çok güzel yazıldığı ve çok önemli noktalara değindiği için bir süre sonra benzerlikler önemini yitiriyor ve kendinizi kitaba kaptırmış bir şekilde buluyorsunuz.
Cam Kemik hastalığı hakkında biraz bilgiye sahiptim ancak bu kitabı okuduktan sonra hastalığın ne kadar zor olduğunu çok daha iyi anladım. Yazar hastalığı kitaba çok güzel adapte etmiş ancak kitapta çok fazla tıbbi terim vardı ki bu benim çok hoşuma gitmiyor, bazılarını okumakta bile zorlanıyorum :D Zaten yazarın diğer kitaplarında da bu terim çokluğuna rastlanıyor, bu kitaba özel değil.
Kitabın büyük kısmını kaplayan davayı ise ben ne yazık ki ne sevdim ne de haklı buldum. Charlotte (anne)'nin bakış açısı bir açıdan doğru gibi görünse de ben haksız buldum ve dava ile ilgili bir çok şeyden rahatsız oldum. Bu da kitaptaki "anne haklı mı haksız mı?" ikilemine düşmeme engel oldu tabii.
Karakterlerin bakış açıları gayet güzel yansıtılmıştı. Kitaptaki bazı cümleler, düşünceler özellikle ilgimi çekti, hoşuma giden yerleri bir daha bir daha okudum. Bazılarını alıntı olarak ekledim, aşağıda bulabilirsiniz.
April Yayıncılık'ın Picoult kitaplarını yeniden ve daha iyi kapaklarla basması hoşuma gitti, Hikayeci'de de olduğu gibi her karakterin bölümü ayrı bir yazı fontuyla yazılmış ve bu çok hoşuma gitti. Farklı fontlar o bölümün hangi karaktere ait olduğunu daha hissettirmiş bence.
Sonunu her ne kadar biliyor olsam da kitabı okurken bundan etkilenmedim ve severek okudum. Yalnız konunun biraz fazla uzatıldığını düşündüm, sanki bazı noktalar çokta önemli değil gibi hissettim.
Genel olarak güzeldi, yazarın diğer kitaplarının bir tık gerisinde görsem de okuması zevkli bir kitaptı. Yazara ya da bu türe ilginiz varsa okumanız gereken kitaplardan. İyi Okumalar :)
Karakterlerin bakış açıları gayet güzel yansıtılmıştı. Kitaptaki bazı cümleler, düşünceler özellikle ilgimi çekti, hoşuma giden yerleri bir daha bir daha okudum. Bazılarını alıntı olarak ekledim, aşağıda bulabilirsiniz.
April Yayıncılık'ın Picoult kitaplarını yeniden ve daha iyi kapaklarla basması hoşuma gitti, Hikayeci'de de olduğu gibi her karakterin bölümü ayrı bir yazı fontuyla yazılmış ve bu çok hoşuma gitti. Farklı fontlar o bölümün hangi karaktere ait olduğunu daha hissettirmiş bence.
Sonunu her ne kadar biliyor olsam da kitabı okurken bundan etkilenmedim ve severek okudum. Yalnız konunun biraz fazla uzatıldığını düşündüm, sanki bazı noktalar çokta önemli değil gibi hissettim.
Genel olarak güzeldi, yazarın diğer kitaplarının bir tık gerisinde görsem de okuması zevkli bir kitaptı. Yazara ya da bu türe ilginiz varsa okumanız gereken kitaplardan. İyi Okumalar :)
Alıntılar
"Sonunda canın yandığı halde nasıl olup da ağlanmadığını anlamıştım: Bazı acılar ifade edilemeyecek kadar büyüktür."
"İnsanlar bana sürekli nasıl olduğumu sorar ama aslında bunu gerçekten bilmek istemezler."
"Ne yaptığını bildiklerini kendilerinden gayet emin bir şekilde söylemeleri, insanlara güvenmeme yetmez."
"Bir başkası için doğru şeyi yapmanın bazen insanın kendisine yanlış gelen şeyi yapmakla örtüştüğünü gayet iyi biliyorum."
"Başka birilerinin sorunlarını ödünç alıp sırtlamaya ihtiyacım yoktu."
"Düşlere öyle olur işte, yaşamın gerisinde kalırlar."
"Kendinize çok istediğiniz bir şeye sahip olmak uğruna her şeyinizi kaybetmeye hazır olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Kaybetmeye hazır olduğunuzu düşündüğünüz şeyler aslında sizi siz yapan şeylerdir."
"Kötü gidişe bir an için müdahale etmenin tek yolu ortaya yalanlardan bir karışımdır."
"İnsanın kendini tanıyabilmesi için belki krizlerden geçmesi gerekiyordu; belki de yaşamdan ne istediğini anlaması için yaşamın sıkı bir darbesini yemesi kaçınılmazdı."
"Yaşama dair hiçbir şey basit değildir."
"Karanlıkta yaşıyoruz, Piper. Yaşamın aydınlık bir yanı varsa da bu biz insanlar için değil."
"Bazen öyle bir şey olur ki hayatınız bir daha hiç eskisi haline dönmez."
"Bazen hayatınız o kadar kusursuz bir noktaya gelmiştir ki o kadar iyi olamayacağı düşüncesiyle bir sonraki andan korkarsınız.""Kendime birileriyle yakınlaşmak için izin verdiğimde, o insanların beni sevdiğine inanmaya başladığımda ne olduğunu çoktan öğrenmişti: Hayal kırıklığı. Birilerine güvendiğin anda ezilmeyi de kabul ediyordun, çünkü gerçekten ihtiyaç duyduğunda hiçbiri yanında olmuyordu. Ya öyleydi ya da onların sorunları da senin sırtına biniyordu. Gerçek anlamda sadece kendine sahiptin ve eğer güvenilir, sağlam biri değilsen o daha da berbat bir durumdu."
0 yorum:
Yorum Gönder