10 Şubat 2017 Cuma

Ne Okudum - Cam Çocuk (Jodi Picoult) | Kitap Yorumu

Orijinal Adı: Handle With Care
Seri: Yok
Yayınevi: April Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 604
Baskı Yılı: 2015
Goodreads Puanı: 3.95  (92,499 Oy)


Arka Kapak Yazısı
   Bardaklar, tabaklar, verilen sözler, yürekler... Buzu kırabilirsiniz; dalgaları da; sessizlik bile bir anda paramparça olup dağılır. Zincirler kırılır; bağlılıklar, dostluklar, yeminler...

   Kısacası yaşamdaki birçok şey kırılgandır. En çok da yaşamın kendisine yönelik bağ...

   Kırık dökük bir hayatın içinde osteogenesis imperfecta hastalığıyla dünyaya gelen bir bebek: Cam Çocuk Willow. Sayısız kırıkları sarmaya çalışan bir anne: Charlotte. Buz gibi görünümü altında parçalanan bir baba: Sean. Kardeşinin kırıkları altında ezilen bir diğer kız: Amelia. Ve Charlotte'nin biricik arkadaşı ve doktoru: Piper. Buzun üstünde gezinen bu karakterlerin etik ve kişisel karar­larla ilgili söyleyecek çok sözü olacak.

   Jodi Picoult Cam Çocuk'ta bir kez daha edebi dehasıyla son derece kaygan bir zeminde önemli ve kışkırtıcı sorulara yanıt arıyor.


Yorum
   Tüm kitap kurtlarına selam olsun! Bilin bakalım ben ne okudum? Picoult’un büyüsüne kapılınca kendini kurtarmak pek mümkün olmuyor biliyorsunuz ki. Yine onun kitaplarından birini okurken buluyorum kendimi. Hemde daha birkaç gün önce okumuş olduğum diğer kitabının etkisinden tam olarak çıkamadan.

    Kitabın konusundan bahsedecek olursak, dünyada çok yaygın olmayan bir kemik hastalığı ile doğan minik Willow ve ailesinin yaşadıkları konu ediniliyor kitapta. Bu hastalığa sahip olanın kendinin yaşadığı zorluklar, ailenin neler yaşadığı başarılı bir dille aktarılmış.

   Sizi karakterler ile tanıştırayım. Kitabın adını aldığı minik, altın kalpli çocuk Willow bir osteogenesis imperfecta hastası. Yani kemikleri normal bir bireyin sahip olabileceğinden çok daha kırılgan ve bu da normal hayatta akranlarının yaptığı birçok şeyi yapmaktan onu alıkoyuyor. Çünkü o kadar narin ki tehlikenin nereden gelip kemiklerini kıracağı bilinemez ve bu onun kemik batması sonucu iç kanamadan ölmesine bile sebep olabilir. Bu durumda kitabın adının seçilmesindeki isabetliliği görmüş oluyoruz. Çünkü gerçekten bir cam gibi her an kırılmaya müsait, narin bir çocuktan bahsediyoruz. Bunun dışında tam bir zeka küpü. Onun yaşındakiler tuvalet alışkanlığını yeni yeni çözmüşken o okumayı sökmüş, guiness rekorlar kitabındaki tüm ilginç rekorları size tek tek sayabilecek kadar zeki ve olgun ruhlu bir çocuk. Büyüklerin anlamayacağını düşündükleri şeyleri bile içten içe anlayabilecek kadar da aklı başında. Onun 7 yaş büyük ablası Amelia ise ondan çok farklı bir dünyası olan sağlıklı ama mutsuz bir çocuk. Mutsuz çünkü kardeşinin durumu gün geçtikçe taşınması ağır bir yara halini alıyor. Ailede işler yolunda gitmiyor. Tüm bu karmaşada olan çocuklara oluyor. Amelia’da ilgisizlik ve birtakım sorunlar zincirinde kendini yapmaması gereken kötü şeyler yapan biri olarak buluveriyor. Anne Charlotte ise kafası karışık, çocukları için her şeyi yapmaya hazır ama o sırada birçok şeyi gözden kaçırmış çaresiz bir kadın. Eşi Sean bir polis memuru ve çocuklarının ve ailesinin gözlerinin önünde tükenip gitmesine karşın elinden bir şey gelmemesinden ötürü içi yanan bir baba.

   Picoult’un çok karakterli eserlerinde genelde tüm karakterleri severim. Ama hep bir favorim, içime sinen bir karakter olur. Bu eserde de minik Willow’u çok sevdim. Zaten şirin çocuklara olan sevgimden dolayı kitabın en minik karakterine sempati beslememem düşünülemezdi.  Willow öylesine saf, öylesine tatlı, öylesine zeki ve aynı zamanda öylesine kırılgandı ki. Benim kendi kızımmış gibi içim titreyerek okudum. O her “anneciğim” dediğinde o minicik dudakları ile o kırk yaşına gelmiş görmüş geçirmiş insan konuşmasını yaptığında benim içimden bir şeyler koptu. Ondan hiç kopmak istemedim. Sizinde kitabı okuduğunuzda onunla bambaşka bir bağ kuracağınızdan eminim.

   Picoult’un sevdiğim yanlarından birisi de karakterleri tamamen iyi ya da tamamen kötü yansıtmaması. En sevdiğimiz baş karakterlere bile kötü özellikler yükleyip bizi çelişkiye düşürüyor. Kitapta bazen karakterlerin davranışlarına veyahut verdiği kararlara hak verirken bazen de onları şiddetle eleştirirken buluyorsunuz kendinizi. Taraf tutmanız gerektiği durumlarda hangi tarafı haklı bulacağınıza emin olamıyorsunuz. İki tarafında öyle davranmasını haklı gösteren güçlü nedenler oluyor hayatlarında. Buda bizi belki kendi hayatlarımıza, kendi içimize dönüp bakmaya zorluyor. Picoult eserlerinde insanların iç dünyasını, iç çatışmalarını çok iyi yansıtıyor kesinlikle. Eserlerine asıl kaliteyi veren de bu diye düşünüyorum.
   
   Picoult’un bu kitabı bana diğer kitabı olan “Kızkardeşim İçin”i hatırlattı. İki kitabı da okuyanların benim gibi aradaki birtakım benzerlikleri görebileceğinden eminim. Hastalığı olan bir çocuk ve ailenin ilgilenilemeyen/ihmal edilen diğer çocuğu, aile içerisinde çatışmalar, açılan davalar, tutulan avukatlar derken çoğu kez aklım Kız Kardeşim İçin’e gitti. Bir de Picoult’ta ilgimi çeken bir nokta var. Tüm eserlerini okumamış olsamda şu zamana kadar okuduğum eserlerinde karakterlerden birisi dünyada nadir bulunan bir hastalığa sahip oluyor. Bir Daha Bak adlı kitapta Ethan adlı minik çocuk güneşe çıkmasını engelleyen bir pigment hastalığına sahipken, Kız Kardeşim İçin’de çok yaygın olmayan bir anemi hastalığı, bu kitapta ise bir kemik hastalığı söz konusuydu. Genel olarak Picoult’a bayılsam da dram yaparken sürekli hastalıkları kullanması tekrara kaçıyormuş gibime geliyor. Buda onu bir nebze de olsa klişeleştiriyor.  Ama yine de bunu yazarın tarzına ve kendi yaşamından izlere bağlayarak ve her ne olursa olsun işini iyi yaptığını verdiği eserlerin etkileyiciliğine bakarak söylersek bu tür eksiklikleri görmezden gelebiliriz.

   Picoult’un eserlerini okurken sadece okumak, duygulanmak, eğlenip zaman geçirmekle kalmadığımı, çoğu zaman çok farklı ve yeni bilgiler öğrenip çok farklı bakış açıları kazandığımı fark ettim. Hatta bu kitabı okurken her ne kadar kurgu olduğunu bilsem de gerçek hayatta da böyle dramlar yaşanabileceğini düşünerek gözümde büyüttüğüm küçük sorunlarımı boşverip unuttum ve halime şükretmem gerektiğini hatırlattı bana. Bir kitabın insana yapabileceği en güzel şeylerden birisi de bu değil midir zaten? 

   Kitapta insanı empatiye ve düşünmeye sevk eden felsefik bir yön vardı. Ancak ne kadar empati kursak da biz kitapta yaşananları yaşamadığımız sürece Charlotte’u, Amelia’yı, Sean’ı yargılamanın, onları kötülemenin ne kadar kolay olduğunu aslında aynı şeyler bizim başımıza gelse daha beter kararlar bile verebileceğimiz gerçeğini de dehşetle fark ettim.

   Picoult’un bu kitabı benim için şu açıdan da farklıydı. Karakterlerden birisi avukattı ve mesleğiyle ve elindeki davalar ile ilgili görüşleri, karşılaştığı zorluklar, avantajlar gibi avukatlık ile ilgili bilgiler edinmeme yardımcı olması ve bunun okuduğum bölümle yakından alakalı olmasıydı. Çünkü bende ileride avukat olmayı düşünüyorum. Özellikle Marin adlı karakterin ahlaki ve felsefi açıdan savunamayacağı bir davayı,  aslında inanmadığı bir gerçeği mahkeme ortamında savunmak durumunda kalması gibi bir durum meslek hayatımda benim başıma gelse hele ki bu kitaptaki türden bir dava karşıma gelse ne yaparım diye düşünmeden edemedim.

   Olumsuz pek bir yorum yapmak istemeyeceğim kadar güzel ve etkileyici bir kitaptı. Ama söylemeden geçemeyeceğim bir eksiği var. Anne karakteri olan Charlotte’un annelik duygularını yansıtmada yetersiz kaldığını düşünüyorum. Her ne kadar kitapta birçok şeyi çocuğu için yaptığı vurgulansa da yine de eksik bir şeyler vardı onun aşırı fedakar bir anne olduğunu düşünmemi engelleyen. Kız Kardeşim İçin kitabındaki anne rolü ile kıyasladığımda, oradaki anne portresi çok daha güzel betimlenmişti gibime geliyor. Bir bayan olarak Picoult’tan daha iyisini beklerdim bu konuda. Çünkü daha iyisini yapabildiğini diğer eserlerinde gördüm. Bu biraz hayal kırıklığı oldu benim için.

   Üslup oldukça akıcıydı. Yine birden fazla karakterin her birisi farklı puntolar ve yazı tipleriyle yazılmış kendi bölümlerinde kendi ağızlarından olayları ve düşüncelerini, hayallerini anlatıyorlardı. Yalnız bunu bize değil de minik Willow’a iletilmek üzere yazılmış bir günlük gibi düşünün. Dram diyince ilk aklıma gelen isimlerden birisi olan Picoult bu eserinde de yine yer yer beni ağlamanın eşiğine getirmeyi başardı. Sonu da oldukça şaşırtıcıydı ve okuyucuyu ters köşe yapabilecek cinstendi.  Kaliteli bir dram okumak isteyenler için şiddetle tavsiye edebileceğim bir eser. Durmak yok, Picoult okumaya devam! Bir sonraki kitap yorumunda görüşmek üzere. J
Alıntılar
Sürekli bir şeyler kırılır. Bardaklar, tabaklar, verilen sözler, yürekler… Buzu kırabilirsiniz; dalgaları da; sessizlik bile bir anda paramparça olup dağılır. Zincirler kırılır; bağlılıklar, dostluklar, yeminler… Kısacası yaşamdaki birçok şey kırılgandır. En çok da yaşamın kendisine yönelik bağ…
Kalp de dahil olmak üzere birçok şey kırılır. Yaşamdan alınan dersler fikir olarak değil, yara izi ve nasır olarak birikir.
Sonunda canın yandığı halde nasıl olup da ağlamadığını anlamıştım. Bazı acılar ifade edilemeyecek kadar büyüktür.
Birini seviyorsan adını farklı söylersin. O ad ağzının içinde güvendedir sanki.
Kendinize çok istediğiniz bir şeye sahip olmak uğruna her şeyinizi kaybetmeye hazır olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Ama kaybetmeye hazır olduğunuzu düşündüğünüz şeyler aslında sizi siz yapan şeylerdir.
Bazen hemen önünüzdeki küçük ateşi söndürmeye öylesine dalarsınız ki arkanızda büyüyen yangını göremezsiniz.
Birine duygularını davranışlarınla gösterdiğinde, bu taptaze ve içten bir şey oluyordu. Söylediğindeyse bu kelimelerin gerisinde alışkanlıktan doğan bir güdü ya da beklentiden başka şey olmuyordu.
 Belki origami sadece kağıtların katlanmasında değil, yaşamın kendinde de geçerli bir sanattır. Kendini ikiye katlarsın, sonra bunu yapmaya devam edersin ve...Bakmışsın ki önceki haline benzemeyen bir şekil oluşturmuşsun.
Geçmişinin üstüne kaç kat boya çekersen çek, alttaki fırça darbeleri her zaman gözükecekti.
Bilirsiniz...Bazen hayatınız o kadar kusursuz bir noktaya gelmiştir ki o kadar iyi olmayacağı düşüncesiyle bir sonraki andan korkarsınız.
Bence iki ayrı okyanus var. Biri yazın seninle oynayan okyanus, ötekiyse kışın deli gibi öfkelenen. Birine baktığında ötekini hatırlamak zor oluyor. 
Hata yapmak başka şeydi, hatalar yapmayı sürdürmek başka şey. Kendime birileriyle yakınlaşmak için izin verdiğimde, o insanların beni sevdiğine inanmaya başladığımda ne olduğunu çoktan öğrenmiştim. Hayal kırıklığı. Birine güvendiğin anda ezilmeyi de kabul ediyordun, çünkü gerçekten ihtiyaç duyduğunda hiçbiri yanında olmuyordu. Ya öyleydi ya da onların da sorunları senin sırtına biniyordu. Gerçek anlamda sadece kendine sahiptin ve eğer güvenilir, sağlam biri değilsen o daha da berbat bir durumdu.
Konuşmuyordun ama zaten konuşman da gerekmiyordu. Gözlerinde tüm bir yaşama yetecek kadar öykü vardı.
Bir şeyi başlatmanın ve kontrolü yavaş yavaş kaybetmenin nasıl olduğunu biliyorum. Sonra o şeyi yok etmek istersin, çünkü artık hem seni, hem de etrafındaki herkesi incitiyordur. Ama bunu yapmayı her deneyişinde seni biraz daha tüketir.
Bir yeri gerçek anlamda özlemen için belki orasını terk etmen gerekir; başlangıç noktasına ne kadar ait olduğunuzu anlamanız için belki çok uzun yolculuklar yapmanız gerekir. 
Dünyanın en kolay görünen emri. Bir tarife harfiyen uyarsınız ve sonuçta elde ettiğiniz şeye bakınca, istediğiniz şeyin hiç de bu olmadığını görürsünüz.
Tamamen emin olduğum şeylere gelince:
-Kesin emin olduğunu düşündüğün anda, aslında çok yüksek ihtimalle yanılıyorsundur.
-Kırılan şeyler -kemikler, kalpler, tutulmayan sözler- tekrar bir araya getirilebilir, ancak hiçbir zaman eskisi gibi olmaz.
-Son olarak da, geçmişte ne demiş olursam olayım, hiç tanımadığın birini özleyebilirsin.


NOT: Esma'nın Cam Çocuk Yorumu için => =>  http://yorumatolyesi.blogspot.com/...uk-kitap-yorumu.html

Puanım

22 yorum:

  1. Hüzünlü bir kitap sanırım. Bu hastalığı daha önce duymuştum, gerçekten çok zor bir hastalık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet kitabı okuyunca daha iyi anlıyoruz ne kadar zor olduğunu. Hüzünlü. Dram severler için birebir bşr kitap. Yorum için teşekkürler. Sevgilerimle :)

      Sil
  2. "Bazen hemen önünüzdeki küçük ateşi söndürmeye öylesine dalarsınız ki arkanızda büyüyen yangını göremezsiniz."
    Bu alıntı beni çok etkiledi, efendim. Ancak kitabın konusu daha çok etkiledi. Bu hastalığı daha önce duymuştum. Gerçekten çok güzel bir kitaba benziyor. Kitabın dili akıcı demişsiniz, bu daha da güzel.
    Bu arada, avukat olma yolunda başarılar dilerim :)
    Ve kaleminize sağlık! :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. değerli yorumunuz ve dilekleriniz için teşekkür ederim efendim. Kitapta çok güzel alıntılar vardı aralarından seçim yapamadım bende hepsini yazıverdim işte. ama benimde en etkilendiğim alıntılardan birisi oydu. Çok güzel ve akıcı bir kitao. Umarım okuma fırsatı bulursunuz. sevgiyle kalın :)

      Sil
  3. Yaa çok zor bir hastalık.Dikkat etsen dahi en ufak.bir hareketinde kemikler kiriliyor.:(

    Kitabin konusu güzlms sagol öneri icin😃

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet çok zor bir durum. hapşurduğunda veya yatakta uyurken hızlı döndüğünde bile kemiklerin kırılabiliyor. Zor bir durum ama güzel bir konu seçmiş Picoult. Sizde yorum için sağolun :)

      Sil
  4. Kızkardeşim İçin'e benziyor birçok açıdan okuduğunda görürsün zaten. Bayağı da hüzünlü bir kitap. Fırsatını bulduğunda okuman ve yorumunu bizimle paylaşmanı bekliyorum. Yorum için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  5. Kitabı biliyorum. Listemde var bir süredir. Çok zor bir hastalık. Bu nedenle hikayeyi merak ediyorum. :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet malesef öyle. Merak ediyorsanız ve listenizde varsa en kısa zamanda okumanız dileğiyle :)

      Sil
  6. Melabalar ^^ İlk önce şunu belirtmek istiyorum ki.. Ne kadar tatlı bir blog tasarımınız var @_@ Birazcık gözüm kaldı desem yeridir, bi' Maşallah çekip öyle gideyim ben :D
    Paramı tükettiğim şu sıralar kitap yorumları okuyarak kendime işkence mi çektiriyorum acep? Ama kitaplar da çok tatlı yahu.. Geçen kitabevine gidip almak istediğim çocuk kitabının arkasındaki fiyat etiketini görünce orada okuyup çıktım, bir kitapseverin hayatta kalma yöntemleri :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumun ile günümü güzelleştirdin sabah sabah teşekkürler. Tasarımı beğendiysen ne mutlu bize. Sorma kitaplar çok pahalı. Hepsini kütüphane de de bulamıyorsun. Yani ya alacaksın o parayı verip ya da aval aval bakacaksın. Bu biz kitapseverlerin kaderi galiba :(

      Sil
  7. Güzel alıntılar... Seviyorum böyle kitaplardan alıntılar okumayı. Daha çok fikir veriyor...

    Keyifli okumaların olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet alıntıları bende sevdim. Teşekkür ederim efendim kıymetli yorumunuz için :)

      Sil
  8. Konusu güzel bir kitap. Alıntılar ve yorum çok iyi. Kaleminize sağlık... Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet güzel konusu. Yorum için teşekkür ederim. Sevgiyle kal :)

      Sil
  9. bu yazarın diğer kitabı ne güzeldi yaaa o takıntılı oğlan taams bunu da okumalı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet güzeldi oda
      Picoult un okuduğum tüm eserleri güzel. Bence de oku deepciğim ::)

      Sil
  10. Allah başa hastalık vermesin. Kitabı merak ettim, okumak isterim :)

    Siz takibe aldım ve bloguma beklerim;
    esrakurtuldu.blogspot.com.tr

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin amin. Okumanızı tavsiye ederim. Geliyorum hemen :)

      Sil
  11. Bu kitabı ben de iki sene önce okumuştum. Çok akıcı olduğunu hatırlıyorum, ben bu kadar etkilenmemiştim. Yazarın öteki kitaplarını da merak ediyorum ama bir türlü fırsat gelmiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence diğerlerini de okumalısın çünkü Picoult iyi bir yazardır. :)

      Sil
  12. Ya bu kadının psikolojisi bozuk. Kitaplarının sonunda ciğerimizi yakmak zorunda mısın :'(((((

    YanıtlaSil