Ejderha Dövmeli Kız:Millennium serisinin ilk çıkan ve çıktığı andan beri en çok satanlar listesine girerek epey ses getiren kitabı Ejderha Dövmeli Kızdır. Hem kitabın kapak tasarımı, hem isminin orijinalliği, hem arka kapak yazısı daha almadan okuyucuları mest edip kapış kapış her ülkede satılmıştır. Şahsen ben dövmeleri ve ejderhayı ayrı ayrı sevdiğimden sırf ismi bile cezbedici geldiği için içeriği ne olursa olsun diyerek almıştım zamanında. Bu kitapta olaylar büyük bir gizemle başlıyor. İlk olarak kitabın ana karakterlerinden birisi olan Mikael Blomkvist tanıtılıyor ardından olaylara Lisbeth Salander dahil oluyor. Bunun dışında Erika Berger gibi diğer karakterleri de bu kitapta tanımış oluyoruz. Kitapta tarihi bir olayın araştırılmasının isteyen ve bu yüzden de Mikael ile yolları kesişen Bay Vanger'in gizemli aile hayatına ve geçmişine tanık oluyoruz. Kitapta ürpertici ve gerilim dolu sahneler olduğu kadar meraktan diken üstünde okuyacağınız bir çok gizemde hakim. İlk kitaptan itibaren seriye aşık olacaksınız.
Ateşle Oynayan Kız: Serinin ikinci kitabı ise Ateşle Oynayan Kız. Bu kitabın ilk kitapla benzerliği yine geçmişle bağlantılı olması. Ancak bu sefer ki geçmiş yan karakterlerden birinin değil kitabın ana karakteri Lisbeth Salander'in geçmişi. Bu marjinal, kimsesi olmayan ve kendi halinde yaşayan kızın da bir geçmişi, çocukluğu, ailesi olduğu bu kitapta ortaya çıkıyor. Ne aile ama... Bu kitap sayesinde bir parçada olsa Lisbeth'in bu kadın savunuculuğu, bu şiddete meyilli tavırları, hayata bakış açısı nereden geliyor onu öğrenmiş oluyoruz. Psikologlar boşuna söylemiyorlar "çocukluğunuza inelim" diye. Ancak mesele Lisbeth'in geçmişi değil. Lisbeth'in geçmişte yaşadıklarının etkisinin yıllar sonra günümüzde aksiyonlu bir koşuşturmaca ve gerilim hattına dönüşmesine sebep olan sırlar. Bu kitabı da nefes kesiciydi ve bana göre ilk kitabın durgunluğuna göre biraz daha hareketliydi. Kesinlikle okunmaya değer.
Arı Kovanına Çomak Sokan Kız:Bu seri öyle mükemmel bir seri ki yazar her kitapta çıtayı bir tık yukarı taşımaya bayılıyor. Bu kitapta gerçekten Lisbeth arı kovanına çomak sokmuş olmalı çünkü kitapta olaylar çok karışıyor ve esas kızımız Lisbeth fena halde köşeye sıkışıyor. Ona bu sıkıştığı yerde kim yardım edecek, kurtarıcısı kim olacak dersiniz. Tabiki kitabın bir diğer baş karakterinden başkası değil. Kitapta ilk kitaplarda olmadığı kadar bol aksiyon, macera, kaçma-kovalamaca, dövüşme bölümleri, ölümler ve gizem mevcut. Lisbeth ise etrafı kızgın arılar tarafından sarılmış sokulmayı bekliyor. Kendi paçasını kurtarmak için yapabileceği tek şeyse ya hayatına bir daha almak istemediği tek kişiye güvenmek yahut üstün hackerlık yeteneklerini kullanarak herkesin elini kolunu bağlamak. Elbette Lisbeth Salander'den bahsediyoruz. Er ya da geç her şeyden sıyrılmanın bir yolunu bulur. Şimdiye kadar hep bulmadı mı zaten?
Örümcek Ağındaki Kız:Bilmeyenler için söyleme gereği duyduğum bir bilgi var sonrasında kitabın tanıtımına geçeceğim. Seri bir üçleme olarak başlamıştı ancak yazar Stieg Larsson daha sonradan seriyi uzatma kararı almıştı. Üçüncü kitap ise biraz açık uçlu bitmişti. Dördüncü kitabı yazmak kısmet olmadan yazar öldü ve seri bir nevi yarım kalmış oldu. Bu durumda böyle efsanevi bir serinin bitip gitmesindense bunu uzatmak için koltuğu devralan kişi de David Lagercrantz oldu. Hakkını da vererek devam ettirdiğini düşünüyorum. Tabi ilk üç kitapla sonuncusunu kıyasladığınızda farklılık hissediyorsunuz ancak farklılık her zaman kötü bir şey değildir. Bu kitap diğer kitaplara kıyasla bize karakterlerin iç dünyasını ve geçmişini daha yakından görme fırsatı tanıdı. Üstelik okumaktan zevk aldığım hackerlıkla ilgili birçok bölümün yer aldığı bir kitaptı. Lisbeth yine bir beladan yeni kurtulmuşken kendisini bambaşka bir belanın içine atmıştı. Bu kitapta diğer kitaplara göre Lisbeth eski Lisbeth'ten bir tık farklıydı. Sanki biraz daha duygularını gösterme eğiliminde, daha iyimser, daha şefkatli ve daha korumacıydı. Öyle ki cesaretini ve güçlülüğünü bu kitapta diğer kitaplardaki gibi kendini kurtarmak ve hayatta kalmak uğruna değil, başkaları için kullanıyordu. Fazla fedakardı. Bu beni çok fazla rahatsız etmese de ben onun karanlık yönünü daha çok sevmiş ve benimsemiştim. Ve içimden bir ses bu yazarın Larsson'a göre daha yufka yürekli olduğunu ve Lisbeth'i serinin ilerleyen kitaplarında topluma kazandıracak kadar yumuşak hale getireceğini söylüyor. Umarım yanılıyorumdur. Kitap aşırı aksiyonlu ve çokça merak uyandırıcıydı. Kesinlikle serinin devam etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Serinin şimdilik tüm kitapları bunlar. En beğendiğim kitabı, üçüncü kitabı olsa da hepsini okumaktan çok ayrı bir zevk aldım. Mutlaka okunması gereken bir seri. Öylesine popüler ki okumayan kaldığını da pek düşünmüyorum. Filmi bile çekildi. Ben her zaman kitapların okunmasından yana olsam da filminin de uzun süre ses getirmesinden dolayı onu da merak ediyorum. Tüm kitapları ayrı ayrı beş puanı hakediyor. Bu seriyi kaçırmayın derim. Üstelik tam bu yazıyı yayınladığım sıralarda Idefix'in düzenlediği kitap fuarında set şeklinde dört kitaba asıl fiyatlarından çok daha kârlı şekilde sahip olabilirsiniz. Bu fırsatı kaçırmayın derim. (Reklam da yapmış oldum :)) Herkese iyi okumalar. Pişman olmayacaksınız :)